Yazar: Seval Sönmez Durmuşoğlu

İçerik Pazarlaması Süreçlerine Hukuki Bakış

Aşağıdaki blog yazım İçerik Bulutu blogunda yayınlanmıştır.

icerik-Pazarlamasi-Sureclerine-Hukuki-Bakis

İçerik, Dijitalleşme ve Pazarlama Bilimi

İnsanoğlu yüzyıllardır yaratıcı yönünü birçok türde içerik meydana getirerek ortaya koymaktadır. Üretilen bu içerikler sanata, ilme, aydınlanmaya, eğlenmeye ve bunlar gibi ihtiyaç duyduğumuz birçok unsura hizmet etmektedir.

İçinde bulunduğumuz bilgi çağının getirdiği dijitalleşme ile birlikte içerikler de dijitalleşmeden nasibini almış, elektronik yollarla dağıtılır hale gelmiş ve böylece sanata ihtiyaç duyulduğunda online müzik ve film, bilgiye ihtiyaç duyulduğunda e-kitaplar ve bloglar ve eğlenceye ihtiyaç duyulduğunda dijital oyunlar tercih edilir hale gelmiştir. Kişilerin davranışlarını temel alarak prensipler geliştiren yegâne bilim dallarından biri olan pazarlama bilimi de kendisine bu tercihler sebebiyle bir kanal açmış ve dijital pazarlama başlığı altında içerik pazarlaması gibi önemli bir alt başlık oluşmuştur.

Dijital İçeriklere Hukuki Bakış

Toplumun gelişme gösterdiği her alanda düzeni sağlamak adına hukukun soru ve sorunlara cevap bulduğu prensibini göz önünde bulundurursak; bugün dijital içerikleri kullanarak ürün ve hizmetlerini pazarlayan tüm kişi ve kurumları ilgilendiren güncel hukuki meseleler söz konusudur. Bu hukuki meseleleri aydınlatmak için öncelikle Türk Hukuku’nda dijital içeriklerin karşılığını tespit etmek gerekir.

Dijital İçerikler Eser midir?

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“FSEK”) eser kavramı tanımlanarak sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri eser kabul edilmiştir. Dijital içerik olarak üretilen yazı ve benzeri içerikler de hukuken bu kapsamda değerlendirilerek FSEK kapsamında eser olup olmadığı tespit edilmelidir. Bu dijital içerikler sahibinin hususiyetini taşıyan, fikri bir çabanın sonucunda ortaya çıkan, şekillenmiş ve FSEK’te sayılan eser türlerinden birine giriyor ise eser sayılacaktır. Metin içerikleri diğer üç özelliği taşıması halinde FSEK’te ilim ve edebiyat eserleri başlığı altında sayılan herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler kapsamında değerlendirilebileceğinden eser olarak sayılacaktır.

Dijital İçerikler Üzerinde Eser Sahibinin Hakları

Dijital içeriklerin eser sayılmasının en önemli sonuçlarından biri de eseri meydana getiren eser sahibinin telif hakları olarak sayılabilecek mali ve manevi haklarıdır. Eser sahibinin mali hakları eseri işleme, çoğaltma, yayma, temsil, umuma iletim ve takip hakkı iken manevi hakları ise eseri kamuya sunma, adının belirtilmesi, eserdeki değişiklikleri menetme ve eser sahibinin zilyet ve maliğe karşı olan haklarıdır.

Dijital İçerik Üreten Paydaşlar

İçerik pazarlaması ile ürün ve hizmetlerini pazarlayan kişi ve kurumlar özellikle dijital metin içeriklerini çalışanlarına ürettirmekte veya içerik ajanslarından ya da serbest çalışan (freelancer) kişilerden bu konuda hizmet almaktadır. Sayılan kişilerin eser sahipliği bakımından hizmet alana karşı yukarıda sayılı haklarını hizmet alanın iyi bilmesi ve aradaki hukuki ilişkisini buna göre düzenlemesi gerekmektedir.

İşçi İşveren İlişkisi Kapsamında Geliştirilen Dijital İçeriklerde Eser Sahipliği

İşverene bağlı çalışan işçiler kapsamında eser sahipliğini değerlendirmek gerekirse, FSEK madde 18/2’ye göre; “aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır.” şeklinde bir karineye yer verilmiştir. Bu madde gerekçesi ile birlikte yorumlandığında işçi ile işveren arasındaki sözleşmede aksi belirtilmedikçe işçinin meydana getirdiği eserin sahibinin özünde yine işçi olduğu; bununla birlikte işverenin bu eser üzerindeki mali ve manevi hakları kullanma hakkı bulunduğunu anlamaktayız. Dolayısıyla istihdam ettiği kişilere dijital içerik ürettiren işverenlerin bu dijital içerikler hakkında eser sahibinin mali ve uygun ölçüde manevi hakları üzerinde kanundan doğan kullanma hakları mevcuttur.

Ajanslar ve Serbest Çalışanların Meydana Getirdiği Dijital İçeriklerde Eser Sahipliği

İşçi işveren ilişkisinden farklı olarak ajanslar ve serbest çalışanların ürettiği dijital içeriklerde eser sahipliği tamamen dijital içeriği meydana getiren kişiye aittir. Eser sahibinden içeriklerin devralınmasında dikkat edilecek başlıca husus eser sahibinin manevi haklarının devralınamamasıdır. Örneğin; eserin sahibi size mali haklarını devrederken adının belirtilmemesini kabul etmiş olabilir. Bu devir ve kabul size o eser üzerinde adınızın belirtilmesini isteme hakkını vermez. Bu hak manevi bir hak olduğu için her zaman eser sahibinin hakkı olarak kalacaktır.

Öte yandan bu şekilde üretilen içeriklerin devralınması durumunda mutlaka içeriklerin mali haklarını devralmak gerekir. Bu devralma gerçekleşirken FSEK madde 52’de; “mali haklara dair sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve konuları olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi gerekmektedir” şeklinde belirtilen düzenlemeye dikkat etmek gerekir. Bu maddede ayrı ayrı hangi olduğunun gösterilmesi gerekliliğinin isabet ettiği husus eser sahibinin “tüm mali haklarını devrettiğine dair” bir beyanının geçerli olmayışı, hangi haklar devrediliyorsa bu hakların ayrı ayrı belirtilmesi gerekliliğidir.

Uygulamada en önemli eksiklerden biri de karşımıza şirketlerin dışarıdan üçüncü kişilerle anlaşarak kendi ürün ve hizmetleri için ya da ajansların bu kişilerle anlaşarak müşterilerinin ürün ve hizmetleri için dijital içerik yazdırmaları sürecinde ortaya çıkmaktadır. Sıkça gözlemlediğim bir vakıa ise taraflar arasında hiçbir sözleşme yapılmayarak içeriğin mali haklarının şirketlere devrinin gerçekleşmemesidir. Bu eksiklik ileride bahsi geçen üçüncü kişilerin yazdığı dijital içerik üzerinde eser sahibi olarak tüm mali ve manevi haklarını kullanmasının önünü açmaktadır.

Bir çarpıcı örnekle somutlaştırmak gerekirse; eser sahibinden yukarıda belirtilen usul ile dijital içeriğin umuma iletilmesi ve yayılması haklarını devralınmaması halinde, eser sahibi devralanı dijital içeriği umuma iletmekten ve yaymaktan men edebilecektir. Eser sahibinin bu davranışı dijital içeriği online mecralarında yaymak için devralmak isteyen şirketlerin mağduriyetine ve devamında gelen hukuki sorunlara neden olacaktır.

Değerlendirme ve Sonuç

Dijital çağda pazarlama biliminin dijitalleşme yönünde gelişmeler göstermesi önümüzdeki yıllarda hızlanarak devam edecek. Şirketlerin önemli bütçeler ayırdıkları dijital pazarlama faaliyetlerinde hukuka uygun davranma gerekliliğinin önemi dijital büyüme ile doğru orantılı şekilde artacak. Bu önemin bilinciyle, içerik pazarlaması kapsamındaki faaliyetlerde içerik devralan şirketlerin menfaatlerinin hukuka en uygun şekilde korunması için yukarıda bahsi geçen bilgiler ışığında hareket edilmelidir. Blog, sosyal medya siteleri, e-ticaret siteleri için ürün veya kategori açıklamaları ve bülten yazıları gibi dijital metin içeriklerini üçüncü kişilerden temin eden kişilerin eserin mali haklarını devralmaları gereklidir. Bu içeriklerin FSEK kapsamında eser niteliğinde olduğu gözetilmeli ve bu içerikler üzerindeki mali haklar yazılı olarak ve ayrı ayrı hangi haklar olduğu belirtilerek devralınmalıdır. İçerik pazarlamasının giderek öneminin arttığı bu dönemde ileride uyuşmazlıkların baş göstermemesi adına gerek işçi ile yapılan iş sözleşmelerinde gerekse dışarıdan alınan hizmetlerde içeriklerin mali haklarının devri ile ilgili hukuki düzenlemelere yer verilmelidir.

 

 

Anonim Şirket Genel Kurul Sonrası Yapılması Gereken İşlemler

Sayın takipçilerimiz,

Sizlerle Anonim Şirket  sonrası yapılması gereken işlemleri paylaşmanın önemli faydalar getireceğine inanıyoruz.

Genel kurulun tamamlanması akabinde toplantı başkanı toplantı tutanağı ve hazır bulunanlar listesini varsa bakanlık temsilcisine teslim etmelidir. Toplantı başkanı genel kurula dair toplantı tutanağı, hazır bulunanlar listesi ve diğer tüm belgeleri şirkete teslim etmelidir.

Bu aşamadan sonra tescil ve ilanı zorunlu olmayan hususların genel kurulda görüşülmüş olması halinde şirketi ticaret sicili nezdinde temsile yetkili şirket yetkilileri genel kurul gündemi ve toplantı tutanağını bir başvuru dilekçesi ile birlikte ticaret siciline teslim etmeli ve ticaret sicili nezdinde tutulan dosyasına ibrazı sağlamalıdır.

Tescil ve ilanı zorunlu bir veya birden fazla hususun genel kurulda görüşülmesi halinde bu hususların tescil ve ilanı için ticaret siciline başvurulmalıdır. Ticaret sicilleri tescil ve ilana tabi alınan kararın niteliğine göre birtakım ek belgeler istemektedir.

Örneğin genel kurulda yönetim kurulu üyesi seçmişseniz, bu üyenin noter onaylı imza beyannamesi ve genel kurula katılmaması halinde görev kabul beyanı gibi belgeler genel kurul kararının tescil ve ilanı ticaret siciline ibrazı zorunlu belgelerdir. Bir diğer örnek olarak sermaye artırımına ilişkin bir genel kurul kararı alınması halinde de birçok özellikli belgenin ibrazı zorunlu hale gelmektedir.

Bu noktada öncelikle alacağınız kararların tescile tabi olup olmadığı ve bu karar çerçevesinde hazırlanması gereken ek belgeleri hukuk danışmanınıza ve/veya bağlı bulunduğunuz ticaret sicil müdürlüğüne danışmanızı öneriyoruz.

Hukuki Boyutlarıyla E-ticaret Eğitimi

T-soft Plaza’da T-soft ve Bumerang Akademi işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz E-ticaret Hukuku eğitimi 23 Şubat 2016 tarihinde gerçekleşti.

e-ticaret hukuku eğitimi
E-ticaret Hukuku Eğitiminden Bir Kare

Kendi adıma ve katılımcılardan aldığım geri bildirimlere dayanarak çok verimli bir eğitim olduğunu söyleyebilirim. Tümü e-ticaret sektöründe aktif faaliyet gösteren e-ticaret sitesi sahipleri olan katılımcılar karşılaştıkları sorunlar ile ilgili görüşleri ve birbirinden önemli sorularıyla eğitime büyük katkılar sundular.

4 saat süren bu eğitimin neticesinde bir kez daha gördüm ki E-ticaret hukuku adına söylememiz gereken çok söz ve paylaşmamız gereken çok bilgi var. Bu sebeple hazırladığım sunumu fayda yaratması ve çalışma süreçlerinize ışık tutması adına siz takipçilerimle de paylaşmak istedim.

Fayda sağlamasını ümit ediyorum.

Eticaret Hukuku’nu mesafeli sözleşmeler kapsamında detaylarıyla ele alan E-ticarette Satış Süreçlerine İlişkin Hukuki Sorumluluklar yazımızı bu linke, Instagram’dan yapılan e-ticaretin hukuki boyutunu anlatan Instagram’da Satış Yasal mı yazımı bu linke tıklayarak okuyabilirsiniz.  

Anonim Şirket Genel Kurulu’nda Bakanlık Temsilcisi

Genel Kurul organize etmek özellikle pay sahipleri sayısı çok olan şirketlerde oldukça meşakkatli bir süreçtir. Karar alınması için gerekli nisabın sağlanması, vekaleten katılacak pay sahipleri varsa bu vekaletnamelerin toplanması, vekaletnameler yurt dışında çıkarıldıysa bu vekaletnamelerin tercüme ve noter onayları gibi titizlikle takip edilmesi gereken konular gündeme gelir.

İşte bu süreçte en önemli detaylardan biri de bakanlık temsilcisinin (eski deyimle komiser) katılması zorunlu genel kurullarda bu katılımın gerçekleşmesini sağlamaktır. Bu yazımda genel kurulda bakanlık temsilcisi bulunması zorunlu hususları sizlerle paylaşmak isterim.

GK’da bakanlık temsilcisi bulundurma aşağıdaki konuların karara bağlanması halinde zorunludur:

✔️Sermayenin artırılması veya azaltılması, kayıtlı sermaye sistemine geçiş veya sistemden çıkma, kayıtlı sermaye tavanının artırılması,
✔️Faaliyet konusunun değiştirilmesi,
✔️Birleşme, bölünme veya tür değişikliği.

▪️Ayrıca kuruluşu bakanlık iznine bağlı şirketlerin tüm GK’larında’ elektronik ortamda, yurt dışında yapılacak GK ya da imtiyazlı pay sahipleri özel kurul toplantılarında da bakanlık temsilcisi bulunması zorunludur.

Bu konuların bir ya da birden fazlası genel kurul gündeminizde mevcut ise emniyette olmak adına genel kuruldan en az 1 hafta önce bakanlık temsilcisi harcını (Vakıfbank) ödeyerek Gümrük ve Ticaret İl Müdürlükleri’ne ödeme dekontu, genel kurul gündemi, genel kurula çağrı hakkında yönetim kurulu kararı, başvuru dilekçesini imzalayan yetkilinin yetkili olduğunu gösterir imza sirküleri ve yönetim kurulunun göreve seçildiğini gösteren Ticaret Sicil Gazetesi ile başvuruda bulunabilirsiniz.

Anonim Şirketler’de Genel Kurulların Temel Özellikleri

Sevgili ziyaretçimiz,

Aşağıda Anonim Şirketler’de genel kurulların temel özelliklerine dair pratik bilgileri bilginize sunarız.

✔️Her hesap dönemi sonundan itibaren 3 ay içerisinde yapılması zorunludur.
✔️Olağan GK’da görüşülmek istenilen konulara GK gündeminde yer verilmelidir.
✔️Murahhas üyelerle en az bir YK üyesinin GK’da hazır bulunması zorunludur.
✔️GK toplantı tutanağı toplantı başkanı ve varsa Bakanlık Temsilcisi tarafından imzalanmalıdır.
✔️GK’a oy kullanmak üzere pay sahibi asaleten ya da vekil aracılığı ile katılabilir. Her pay sahibi en az 1 oy hakkına sahiptir.
✔️GK’da hazır bulunanlar listesi YK üyesi ve hazır bulunan pay sahipleri tarafından imzalanır.

Bu hususların bilginiz dahilinde olması her zaman şirketiniİn genel kurulunu toplarken daha bilinçli olmanızı ve hukuka uygun hareket etmesini sağlayacaktır.

AŞ. Genel Kurulu’nda Bakanlık Temsilcisi

Sevgili ziyaretçimiz,

Blogumuzda zaman zaman sizlere kısa, pratik ve faydalı bilgiler veriyor olacağız.  Genel Kurul’da (“GK“) bakanlık temsilcisi bulundurma aşağıdaki konuların karara bağlanması halinde zorunludur:

✔️Sermayenin artırılması veya azaltılması, kayıtlı sermaye sistemine geçiş veya sistemden çıkma, kayıtlı sermaye tavanının artırılması,
✔️Faaliyet konusunun değiştirilmesi,
✔️Birleşme, bölünme veya tür değişikliği.
▪️Ayrıca kuruluşu bakanlık iznine bağlı şirketlerin tüm GK’larında elektronik ortamda, yurt dışında yapılacak GK ya da imtiyazlı pay sahipleri özel kurul toplantılarında da bakanlık temsilcisi bulunması zorunludur.

Sosyal Medyada İzinsiz Olarak Üçüncü Kişilerin Verilerinin Paylaşımı

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 23 Aralık 2015 tarihli, 2015/14745 esas numaralı, 2015/19517 karar numaralı kararında üçüncü kişi adına izinsiz olarak Facebook hesabı açan ve o kişinin fotoğraf vb. kişisel verilerini paylaşan sanık hakkında kovuşturmanın ertelenmesine karar verildi. Yargıtay’ın bu kararı kurmasına dayanak olan kanun maddesi ise “6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un Geçici 1. maddesi” idi. Aşağıda kararın tam metnini paylaşmam ve hukuki gerekçelerin metinde yer alması sebebiyle kanun maddesinin açıklanmasına ve olaya uygulanmasına ilişkin detaylı analiz yapma gereği duymuyorum.

Özetle ifade etmek gerekirse;

  • Olayda özel hayatın gizliliğini ihlal suçuna ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçuna konu olan eylem internet üzerinden bir sosyal ağda işlenmiştir. Sosyal ağlar basın ve yayın aracı sayılmıştır.
  • Bahsi geçen suça konu eylem 31 Aralık 2011 tarihinden önce işlenmiştir ve bu eylemin suç sayılıp kovuşturmanın ertelenmesi için mutlaka bu tarihten önce işlenmiş olması gerekmektedir. Zira bu tarihten sonra sosyal ağlarda ya da benzeri basın ve yayın araçları ile işlenen olayın özelinde özel hayatın gizliliğini ihlal genel olarak ise para cezası ya da üst sınırı 5 seneyi geçmeyen hapis cezası gerektiren bir suç işlenmesi halinde, bu kanun maddesine dayanarak kovuşturmanın ertelenmesine karar verilemeyecektir.
  • Yukarıda detaylarını belirttiğim eylem basın veya yayın yolu ile veya sair düşünce ve kanaat açıklama yolu ile gerçekleştirilmelidir.
  • Bu koşulların gerçekleşmesi halinde; soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, kesinleşmiş olan mahkumiyet hükmünün infazının ertelenmesine karar verilir.
  • Olayda kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmiştir. Hakkında kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde yukarıda bahsi geçen şekilde yeni bir suç işlememesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararı verilir. Bu süre zarfında yukarıda bahsi geçen şekilde yeni bir suç işlenmesi halinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkum olunduğu takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur.

31 Aralık 2011 tarihinden önceki yukarıda bahsi geçen çerçevedeki eylemlerin tahkikatına ışık tutması ümidiyle aşağıda ilgili Yargıtay Kararı’nı sayın meslektaşlarım ve takipçilerimin bilgisine sunarım:

“CEZA KANUNLARININ UYGULANMASINDA BASIN VE YAYIN YOLU İLE DEYİMİNDEN HER TÜRLÜ YAZILI GÖRSEL İŞİTSEL VE ELEKTRONİK KİTLE İLETİŞİM ARACIYLA YAPILAN YAYINLARIN ANLAŞILACAĞI

SANIĞIN KATILAN ADINA FACEBOOK SAYFASI OLUŞTURARAK BU SAYFADA KATILANA AİT FOTOĞRAFLARI YAYIMLADIĞI

ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL VE KİŞİSEL VERİLERİ HUKUKA AYKIRI OLARAK ELE GEÇİRMEK SUÇLARI

ÖZETİ: Sanığın, katılan adına facebook sayfası oluşturarak, bu sayfada katılana ait fotoğrafları yayımladığı iddia olunan sanık hakkında, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun Geçici 1. maddesinin, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a) Soruşturma evresinde, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmü gereğince, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilebileceği anlaşılmakla, Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden,  KANUN YARARINA BOZULMASINA karar verildi.

Özel hayatın gizliliğini ihlal ve kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek suçlarından sanık H.. A.. hakkındaki kovuşturmanın 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un geçici 1/1. maddesi uyarınca ertelenmesine dair Van 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/01/2015 tarihli ve 2013/240 esas, 2015/59 sayılı kararına yönelik itirazın kabulüne ilişkin Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/03/2015 tarihli ve 2015/130 değişik iş sayılı kararını müteakip Van 4. Asliye Ceza Mahkemesince mercii tarafından verilen kararla ilgili yeniden inceleme talebi üzerine, özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan yapılan itirazın reddine, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek suçu yönünden yapılan itirazın kabulüne dair Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/03/2015 tarihli ve 2015/235 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

1- Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/03/2015 tarihli ve 2015/130 değişik iş sayılı kararı yönünden yapılan inceleme sonucunda.

6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinde yer alan. “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;

a) Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine,

b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,

c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” şeklindeki düzenleme nazara alınarak özel hayatın gizliliğini ihlal ve verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçlarından kamu davasının açılmasının ertelenmesine dair Van 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen karara yapılan itiraz üzerine, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince kovuşturmanın ertelenmesi kararının bilişim sistemindeki verileri bozma, değiştirme, yok etme veya erişilmez kılma suçundan verildiği kabul edilerek yapılan inceleme sonucunda, internet yoluyla işlenen suçların 5187 sayılı Basın kanunu kapsamında olmadığından kovuşturmanın ertelenmesine karar verilemeyeceği gerekçesiyle itirazın kabulüne karar verilmiş ise de, 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesindeki düzenlemeden internet yoluyla işlenen suçların kanun kapsamında olmadığı anlamının çıkarılmasının mümkün olmadığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 6/1-g bendinde Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracılığıyla yapılan yayınlar şeklindeki tanımlama karşısında internet yoluyla işlenen suçlarında basın ve yayın yoluyla işlenebileceğinin kabulü gerektiği, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02/10/2012 tarihli ve 2012/13096 esas, 2012/20420 sayılı kararında verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçu açısından 6352 sayılı Kanun gereğince değerlendirme yapılması gerektiğine dair kararı dikkate alındığında, yazılı gerekçe ile itirazın kabulüne karar verilmesinde.

2- Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/03/2015 tarihli ve 2015/235 değişik iş sayılı kararı yönünden yapılan inceleme sonucunda.

Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/03/2015 tarihli ve 2015/130 değişik iş sayılı kararını müteakip Van 4. Asliye Ceza Mahkemesince yeniden değerlendirme talebinde bulunulması üzerine, bu kez daha önce yapılan incelemenin maddi hata nedeni ile verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu yönünden yapıldığından bahisle, özel hayatın gizliliği yönünden kovuşturmanın ertelenmesine dair karara yapılan itirazın reddine, kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu yönünden ise basın yayın sair ve kanaat açıklama yöntemi ile işlenip işlenmediği ya da bu suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı, oluşmadığının tespiti halinde beraatine, oluştuğunun tespiti halinde 6352 sayılı Kanun gereğince kovuşturmanın ertelenmesine karar verilip verilmeyeceği açısından değerlendirme yapılması için itirazın kabulü ile bu suça yönelik mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiş ise de, 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesindeki düzenleme kapsamında kalan bir suç açısından. 6352 sayılı Kanun yürürlüğe girdiği tarihte kovuşturma aşamasında olan dosyada kovuşturmanın ertelenmesine karar verileceğine dair düzenleme karşısında, merci tarafından suçun unsurlarının oluşmaması halinde beraat kararı verilmesi, aksi halde kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiği şeklindeki gerekçe ve kabulü hatalı olup aksinin kabulü halinde, 6352 sayılı Kanun yürürlüğe girdiği tarihte kovuşturmanın ilk aşamalarında olan bir dosyada yargılamaya devam edilerek dosyanın tamamlanmasının bekleneceği, bu durumun ise uzun zaman alabileceği, kovuşturmanın tamamlanmasının akabinde suçun unsurlarının oluştuğu kanaatine varılırsa kovuşturmanın ertelenmesine karar verilebileceği sonucu çıkmakta olup, bu kabulün 6352 sayılı Kanun’un düzenleniş amacına aykırı olduğunun dikkate alınmamasında.

3- Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/03/2015 tarihli ve 2015/235 değişik iş sayılı kararı ile sanık müdafii tarafından yapılan itirazın kabulü ile mahkemesince yeniden karar verilmek üzere kararın kaldırılmasına kesin olarak karar verilmesinden sonra, merci kararının kanun yararına bozma yoluyla bozulup ortadan kaldırılmadığı sürece, dosyadan el çekmiş olan Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince dosya yeniden ele alınarak karar verilemeyeceği hususu gözetilmeyerek, aynı konu ile ilgili olarak 31/03/2015 tarihli ve 2015/235 değişik iş sayılı kararı ile yeniden karar verilmesinde, , isabet görülmediğinden bahisle

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığının Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 08.07.2015 gün ve 94660652-105-65-5182-2015-14565/46372 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28/09/2015 gün ve 2015/256954 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Katılan ve sanığın arkadaş oldukları, katılanın istemi üzerine sanığın katılana e posta adresi aldığı, bir süre sonra sanık ile katılan arasında gelişen karşılıksız gönül ilişkisi nedeniyle, sanığın katılan adına aldığı e posta şifresini, katılanın bilgilerini kullanmak suretiyle değiştirip akabinde, katılan adına facebook sayfası oluşturduğu ve katılana ait fotoğrafları yüklediği iddiasıyla sanık hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal, verileri hukuka aykırı olarak verme ele geçirme, sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçlarından TCK’nın 134/2, 136/1 ve 244/2.maddesi gereğince kamu davası açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonrasında sanık hakkında sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçundan beraat, özel hayatın gizliliğini ihlal ve verileri hukuka aykırı olarak verme ele geçirme suçlarından sanığın eylemleri sabit kabul edilerek 6352 sayılı kanunun geçici 1/1.maddesi gereğince kovuşturmanın ertelenmesine karar verdiği, sanık müdafii tarafından yapılan itiraz üzerine Van 3. Ağır Ceza

Mahkemesinin 11/03/2015 tarihli ve 2015/130 değişik iş sayılı kararıyla, asliye ceza mahkemesinin bilişim sistemini bozma , değiştirme, yok etme veya erişilmez kılma suçundan kovuşturmanın ertelenmesine karar verildiği belirtilerek, internet yoluyla işlenen suçlarda kovuşturmanın ertelenmesi hükmünün uygulanamayacağı belirtilerek itirazın kabulüne karar verildiği,

Bu karar üzerine Van 4.Asliye Ceza Mahkemesince itirazın yeniden değerlendirilmek üzere 26/03/2015 tarihli yazıyla dosyanın ikinci kez Van 3.Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/03/2015 tarihli ve 2015/235 değişik iş sayılı kararı ile bu kez, özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararına yönelik itirazın reddine, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararına yönelik itirazın kabulüne karar verdiği,

Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/03/2015 tarihli ve 2015/130 değişik iş sayılı kararı verilen ilk kararın kesin olduğu, bu karar üzerin kanun yararına bozma yoluyla bozulup ortadan kaldırılmadığı sürece, dosyadan el çekmiş olan Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince dosya yeniden ele alınarak karar verilemeyeceği, ayrıca TCK’nın 6/1-g maddesinde, ceza kanunlarının uygulanmasında, basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınların anlaşılacağının belirtilmesi karşısında, sanığın, katılan adına facebook sayfası oluşturarak, bu sayfada katılana ait fotoğrafları yayımladığı iddia olunan sanık hakkında, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun Geçici 1. maddesinin, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a) Soruşturma evresinde, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmü gereğince, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilebileceği anlaşılmakla,

Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden,

Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/03/2015 tarihli ve 2015/130 değişik iş sayılı kararı ile Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/03/2015 tarihli ve 2015/235 değişik iş sayılı kararını kararlarının CMK’nın 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, ve müteakip işlemlerin mahallinde buna göre yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.12.2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.”

5651 Sayılı Kanun Çerçevesinde Alınan Erişimin Engellenmesi Kararlarının İfade Özgürlüğünün Etkisi

Giriş

Bu çalışmanın amacı, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’a (“Kanun”) ilişkin olarak verilen erişimin engellenmesi kararlarını ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmektir.

İçerik sağlayıcı, yer sağlayıcı, erişim sağlayıcı ve toplu kullanım sağlayıcıların yükümlülük ve sorumlulukları ile internet ortamında işlenen belirli suçlarla içerik, yer ve erişim sağlayıcıları üzerinden mücadeleye ilişkin esas ve usulleri düzenleme amacını taşıyan Kanun 23 Mayıs 2007 tarihli ve 26530 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 6 Ocak 2014 tarihinde “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” adlı Torba Yasa ile Kanun’da oldukça köklü değişiklikler getiren bir kanun teklifi meclis gündemine sunulmuş ve söz konusu kanun teklifi 5 Şubat 2014 tarihinde meclis tarafından kabul edilmiş, 19 Şubat 2014 tarihli ve 28918 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Son getirilen değişiklikler erişimin engellenmesi tedbirleri internetin özellikle sosyal medyanın özgür doğası, bu özgürlüklerin sınırları ve temel bir insan hakkı olan ifade özgürlüğü düzleminde tartışılmaya başlanmış ve milyonlarca kullanıcısı olan sosyal ağlar Twitter ve Youtube hakkında verilen erişimin engellenmesi kararları ile birlikte bu tartışmalar yoğun hale gelmiştir.

A. İfade Özgürlüğü

“Düşünce (ifade) özgürlüğü kavramını soyut, salt bireysel bir özgürlük olarak algılamak hatalıdır. Kavram her ne kadar tek bir bireyin düşünme ve düşündüklerini aktarma özgürlüğünü içeriyorsa da günlük yaşantımızda bu özgürlüğe en çok ihtiyaç duyulan alanlar “kitle iletişimi” ve “siyasi faaliyetlerdir”.”[1]

“Düşünce özgürlüğü temelde, belirli bir düşüncenin açıklanması ve bu düşüncenin etrafında toplanmanın sağlanması hakkını kapsamaktadır. Gerçekte salt düşünce, kişinin iç dünyası ile ilgili bir olgudur. Kişinin düşünme yetenek ve olanağının zaten sınırlandırılması veya engellenmesi söz konusu olamaz. Bu nedenledir ki, siyasal bilim açısından, gerçekte, düşünce hürriyeti düşüncenin yaygınlaştırılması, etrafında birleştirilmesi hakkını da kapsadığından, düşüncenin açıklanıp, propagandasının yapılması olanakları da, düşünce hürriyeti çerçevesine girmektedir Bazı yazarların, düşünce hürriyetini belirlemek için ifade hürriyeti terimini kullanmaları bu nedenledir.[2]

Düşünce özgürlüğünün yansıması olan ifade özgürlüğü birçok uluslararası sözleşmede ve T.C. Anayasası’nda (“Anayasa”) varlık bulan temel bir insan hakkıdır. İfade özgürlüğü uluslararası sözleşmeler ve Anayasa’da aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.

1. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi: Bildirgenin 18. 19. 20. maddeleri ifade özgürlüğü bağlantılı düzenlemelerdir. Özellikle madde 19 “Her kişinin düşünce ve düşüncelerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden ötürü kaygılanmamak, ülke sınırları söz konusu olmaksızın bilgi ve düşünceleri her vasıta ile aramak, elde etmek ve yaymak hakkını içerir”şeklindeki düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün temel çerçevesini belirlemiştir.[3]

2. Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme: Sözleşmenin 19. maddesinde ise:

1. Herkesin, bir müdahale ile karşılaşmaksızın fikirlere sahip olma hakkı vardır.

2. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak bir kimsenin ülke hudutlarıyla sınırlanmaksızın sözlü, yazılı veya basılı veya sanatsal ürün şeklinde veya kendi tercih ettiği başka bir iletişim vasıtasıyla her türlü bilgi ve düşünceyi arama, edinme ve ulaştırma özgürlüğünü de içerir.

3. Bu maddenin ikinci fıkrasındaki haklar özel bir ödev ve sorumlulukla kullanılır. Bu nedenle bu hak, sadece hukuken öngörülen ve aşağıdaki sebeplerle gerekli olan sınırlamalara tabi tutulabilir:

a) Başkalarının haklarına ve itibarına saygı;

b) Ulusal güvenliği veya kamu düzenini (ordre public) veya sağlık ve ahlakı koruma.”[4]

şeklinde kapsamı ve sınırları ifade edilmiştir.

3. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi: Sözleşmenin 9. maddesinde ise;

1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir; bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, kamuya açık veya kapalı ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak  suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.

2. Din veya inancını açıklama özgürlüğü, sadece yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlık veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli sınırlamalara tabi tutulabilir.”

4. Anayasa: Anayasamızın 26. maddesinde;  “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”şeklinde düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti başlığı altında ifade özgürlüğü düzenlenmiştir.

Tüm bu düzenlemelere baktığımızda ifade özgürlüğünün ne denli önemli bir hak olduğunu ve ancak tahdidi nedenlerin bulunması durumunda sınırlanmasının mümkün olduğunu görmekteyiz. Kanun’da internet ve sosyal medya araçlarına erişimin engellenmesi tedbirlerinin yapısını incelemek suretiyle, Kanun’un uygulanmasının ifade özgürlüğüne etkileri tahmin edilebilecektir.

B.            Erişimin Engellenmesi Tedbirleri

Kanun’un “tanımlar” başlıklı 2. maddesinin o bendinde erişimin engellenmesi için kullanılabilecek yöntemler alan adından erişimin engellenmesi, içeriğe (URL) erişimin engellenmesi ve benzeri yöntemler olarak belirlenmiştir. Kanun’da belirtilen erişimin engellenmesi sebeplerinden birinin gerçekleşmesi halinde bu tedbirlerden herhangi biri kullanılarak hukuka aykırı içeriği ulaşmak engellenebilecektir.

(a)   Alan adından erişimin engellenmesi: Alan adı, bir web sitesinin İnternet‘teki adı ve adresidir. Bu adres olmadan bir İnternet kullanıcısı web sitesine sadece IP adresiyle ulaşabilir. [5]Alan adından erişime engelleme Alan adı sunucularında (dns) ilgili alan adına erişim kapatılarak yapılmaktadır.[6] Alan adından erişime engelleme yapıldığında, tüm siteye erişim alan adından engellenmiş olacaktır.

(b)   IP adresinden erişimin engellenmesi: Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (“TİB”) bu tedbiri “IP adresinden erişim engelleme yönlendiricilerde erişim listesi (Access list) yazılarak ilgili IP adresine erişim engellenmiş olacaktır. Bir IP adresinde birden fazla alan adına ait içerikler bulunabilir. IP adresinden erişim engelleme yapıldığında, o IP adresinde yer sağlanan bütün alan adlarına birden erişim engellenmiş olacaktır. Bu yüzden, IP adresinden erişim engelleme o adreste sadece bir alan adı bulunmadığı durumlarda veya bunun belirlenemediği durumlarda kullanılması sıkıntı oluşturabilir. [7] “ şeklinde açıklamıştır. Gerçekten de IP adresinden erişimin engellenmesi uygulamada hukuka aykırı olmayan birçok içeriğe de erişimi engelleme gibi temel bir sorun meydana getirebilecektir. Bu tedbir hukuki kurallar çerçevesinde kendini ifade eden insanların ifade özgürlüğünü ihlal edebilecek ve T.C. Anayasası’nın 26. Maddesinde düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetine aykırılık oluşturabilecektir.

(c)    URL adresinden erişimin engellenmesi: Teknik olarak, URL (Uniform Resource Locator)adresine erişimin engellenmesinde, alt URL’nin erişime engellenmesi yoluyla yalnızca hukuka aykırılık teşkil eden içeriğin bulunduğu sayfanın erişime engellenmesi sağlanmaktadır; ancak bu yöntem kullanıldığında DNS (Domain Name System) ayarları denilen alan adı sistemine ilişkin ayarlar değiştirilerek dahi içeriğe ulaşmak mümkün olmamakta ve internetin doğasına aykırı bir mutlak yasaklama getirilmektedir. Ayrıca, her zaman her bir web sayfasının teknolojik alt yapısı alt URL adresinin engellenmesine elverişli olmamaktadır.  Bu durumda, yalnızca hukuka aykırı içeriğin olduğu sayfa değil, aynı zamanda tüm sitenin erişime engellenmesi mümkün olacaktır. Bu tedbir de yine sitede hukuka uygun olan içeriklerin engellenmesine ve ifade özgürlüğünün ihlaline neden olabilecektir.

(d)   Diğer Tedbirler: Kanun günümüzde kişilerin kendisini en özgür şekilde ifade etme olanağı sağlayan internet sayfalarına erişimin engellenmesi yöntemlerini tahdidi olarak saymamış ve sonuçlarının ifade özgürlüğüne etkisinin kesinlikle öngörülemeyek diğer tedbirlerin önünü açmıştır.

Kanun’da öngörülen erişimin engellenmesi tedbirleri açısından sosyal medya sitelerine erişimin engellenmesini değerlendirecek olursak, kullanıcının içerik ürettiği bu mecralarda, bir hukuka aykırı içerik için milyonlarca içeriğe alan adından ya da IP adresinden erişimin engellenmesi ifade özgürlüğüne ciddi boyutlarda zarar verebilecektir.

C.    Erişimin Engellenmesi Sebepleri

 Kanun’da erişimin engellenmesine karar verilebilmesi için; 26/9/2004 ta­rih­li ve 5237 sa­yı­lı Türk Ce­za Ka­nu­nun­da yer alan; in­ti­ha­ra yön­len­dir­me, ço­cuk­la­rın cin­sel is­tis­ma­rı, uyuş­tu­ru­cu ve­ya uya­rı­cı mad­de kul­la­nıl­ma­sı­nı ko­lay­laş­tır­ma, sağ­lık için teh­li­ke­li mad­de te­mi­ni, müs­teh­cen­lik, fu­huş, ku­mar oy­nan­ma­sı için yer ve im­kân sağ­la­ma suçları ve 25/7/1951 ta­rih­li ve 5816 sa­yı­lı Ata­türk Aley­hi­ne İş­le­nen Suç­lar Hak­kın­da Ka­nun­da yer alan suç­ların oluştuğuna dair yeterli şüphe sebebi bulunan yayınların varlığı aranmıştır.

Ayrıca son değişikliklerle birlikte İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini iddia eden kişilere TİB’e doğrudan başvurarak içeriğe erişimin engellenmesi tedbirinin uygulanmasını isteme hakkı tanınmıştır. Her ne kadar başvurucuların TİB’e başvurduktan sonra 24 saat içinde Sulh Ceza Mahkemesi’ne de başvurması gerekse de idari makama yukarıdaki sayılı suçların oluşup oluşmadığı konusunda takdir yetkisi verilmesi erkler ayrılığı ilkesi bakımından ihlal oluştumaktadır. Ayrıca hukukçu ve hatta hakim olmayanların suçlar hakkında hüküm vermesinin sebep olabileceği yanlış hükümler yine ifade özgürlüğünü tehlikeye sokmakta, sebepsizce günlerce sosyal medya sitelerine erişimin bulunmamasına neden olmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi uluslararası bir hukuk merci dahi özel hayatın gizliliğinin ihlali hususunu titizlikle değerlendirmekte ve her olayın somut koşullarına göre içtihat oluşturmaktayken sınırları özellikle topluma mal olmuş kişiler ve muktedirler açısından bu denli muğlak ve zaman zaman geniş bir hak hakkında yürütmeye yargısal bir yetkinin verilmesi ifade özgürlüğü hakkına büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

 D.    Anayasa Mahkemesi’nin Youtube Ve Twıtter Kararları

20 Mart 2014 tarihi Perşembe günü TİB tarafından erişime engellendi ve TİB’in kararının ardından Türkiye Barolar Birliği ve Ankara Barosu tarafından, kararın iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açtığı dava sonucu Ankara 15. İdare Mahkemesi, oy çokluğuyla yürütmenin durdurulmasına karar verdi. Akabinde hususa ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurular sonucu 2 Nisan 2014 tarihinde erişimin engellenmesi tedbirinin ifade özgürlüğünün ihlali olduğuna ve ihlalin kaldırılmasına karar verilmiş ve karardan 13 gün sonra twitter.com erişime açılmıştır.

27 Mart 2014 tarihi Perşembe günü ise Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bakanlık Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgenaral Yaşar Güler‘e ait olduğu öne sürülen ses kayıtlarının internette yayınlanmasının ardından, TİB, video paylaşım sitesi Youtube’un idari kararla aşamalı olarak erişime kapattı.[8] 13 Nisan 2014 tarihinde video paylaşım sitesi Youtube’a erişim yasağı Gölbaşı Sulh Ceza Mahkemesi ve Gölbaşı Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kaldırıldı.[9] Suriye görüşmesine ilişkin kayıtların yayınlandığı linklere erişimin engellenmesine, bu olmadığı takdirde siteye erişimin tamamen engellenmesine ilişkin kararın ise uygulanmasına son verilmesine hükmetti ve böylece Youtube’a erişim sadece 15 link bazında yasaklanmış hale geldi.

Türkiye’de milyonlarca kullanıcısı olan bu iki sosyal ağın engellenmesine ilişkin Anayasa Mahkemesi verdiği kararlarda; internetin modern demokrasilerde başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kullanılması açısından önemli araçsal değere sahip olduğu, bu nedenle internet sitelerine ilişkin uygulamalarda devletin ve idari otoritelerin çok hassas davranması gerektiği, bu uygulamalar yapılırken hakların özüne dokunulmaması ve ölçülülük ve orantılılık ilkelerine uygun davranılması gerektiği, daha hafif tedbirler ile amaca ulaşmak mümkünken hakları önemli ölçüde sınırlayan tedbirlere başvurulmaması gerektiği, TİB tarafından erişimin engellenmesi tedbirinin URL bazında değil de tüm siteye yönelik şekilde uygulanmasının kanuni dayanağının bulunmadığı ve sınırları belirsiz bu tedbirlerin ifade özgürlüğüne ihlal oluşturduğu, URL bazlı engellemenin yalnızca hukuka aykırılığı tespit edilen içeriğe yönelik olarak uygulanabilecek ve daha hafif nitelikteki bir müdahale tedbirinin varlığı araştırılmaksızın tedbir konusu içerikle ilgisi olmayan ve sayısal olarak kıyaslanmayacak ölçüde çok URL adresindeki yayına erişimi engellemeye yönelik genel bir yasağın uygulanmasına neden olduğu, Kanun’da TİB’e verilen yetkinin sınırlarının açık ve net olmadığı, özet olarak uygulanan bu kararların ifade özgürlüğünün özüne dokunan ihlaller anlamına geldiği belirtilmiştir.

Erişimin engellenmesi tedbirleri bağlığı altında da açıkladığımız üzere, Kanun’daki değişikliklerin endişeyle tartışılmasının akabinde verilen bu iki karar ve uygulamada da karşılaştığımız birçok karar yalnızca hukuka aykırı içeriğe ilişkin URL’ye değil tüm siteye uygulanmış ve milyonlarca kişinin yukarıda bahsedildiği üzere uluslararası sözleşmelerde ve Anayasa’da düzenlenen temel haklardan olan ifade özgürlüğü hakkının özüne dokunmak suretiyle ilal etmiştir.

Sonuç

Düşünme ve düşünce sonucu oluşan fikirlerin çeşitli yollarla dışa vurumu, insanın insan olmasını, varlığını ve bilişsel süreçlerini anlamlandıran, insan olma ile ayrılmaz bir bütün olan bir olgudur. İnternet ile globalleşen dünyada ifade özgürlüğü olarak tanımlanan bu olgu daha büyük anlamlar kazanmış ve daha değerli hale gelmiştir. Dolayısıyla internet özgürlüğü olarak ifade edilenin aslında ifade özgürlüğünün bir parçası olduğunun ve Kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının ifade özgürlüğünün ihlal ettiğinin kabulü gerekir. Dolayısıyla internet ortamını düzenleyen Kanun, gerek sonuçları öngörülmeden düzenlenen erişimin engellenmesi tedbirleri gerekse idareye verilen, sınırları belirsiz ve erkler ayrılığı ilkesine aykırılık teşkil eden yetkiler dolayısıyla sansürcü bir Türkiye’nin önüne geçmek ve demokrasinin gereklerini yerine getirmek için yeniden düzenlenmeye ve iyileştirilmeye ihtiyaç duymaktadır. Bu iyileştirme ile Türkiye’deki demokrasiye olan inanç artacaktır.


[1] Dülger, Bilişim Suçları ve İnternet İletişim Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 4. Baskı, s.744.

[2] Özek, Türk Basın Hukuku, İstanbul İÜHF Yayını, 1978, s.27.

[3] Avcı, Türkiye’de İnternet ve İfade Özgürlüğü, Legal Yayıncılık, Mart 2013, s.68.

[4] http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/53-73.pdf , 18.08.2014, s.61

[5] http://tr.wikipedia.org/wiki/Alan_ad%C4%B1_(%C4%B0nternet) , 18.08.2014

[6] http://www.tib.gov.tr/tr/tr-menu-47-internet_icerik_duzenlenmesi_hakkindaki_sorular.html , 18.08.2014

[7] http://www.tib.gov.tr/tr/tr-menu-47-internet_icerik_duzenlenmesi_hakkindaki_sorular.html , 18.08.2014

[8] http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1531285-youtube-da-kapatildi, 20.08.2014

[9] http://www.milliyet.com.tr/youtube-erisime-acildi/gundem/detay/1864631/default.htm

E-ticaret Sitelerine DDOS Saldırıları ve DDOS’un Hukuki Açılımı – 3

DDOS Saldırılarına Karşı Alınabilecek Önlemler

Yukarıda da bahsettiğim gibi DDOS saldırılarına karşı önlem almak ve zararı önlemeye çalışmak oldukça zordur; ancak böyle bir saldırıya maruz kalındığında hazin bir şekilde sunucu bilgisayarın fişini çekmemek için hem e-ticaret şirketi olarak hem gerçek kişi olarak önceden ve sırasında alabileceğiniz bir takım önlemler vardır.
Öncelikle kişisel bilgisayarlarını zombi bilgisayar olmaktan koruyarak önlem almaya başlayabilirsiniz.

1. Bunun için öncelikle tanımadığınız kişilerden gelen, spam olduğunu hissettiğiniz mailleri açmayın. Burada “açmayın” kelimesine özellikle dikkat çekmek istiyorum. Çünkü bazen phishing maili açmak bilgisayarınıza virüsün bulaşması için yeterli olabiliyor.

2. İkinci olarak; arkadaşlarınızın maillerinde de doğal olmayan bir şeyler hissediyorsanız, şüpheyle yaklaşın. Bunun için maili açmadan önce; diğer iletişim kanallarıyla arkadaşınızla iletişime geçerek size mail atıp atmadığını sorabilirsiniz.

3. Bir diğer husus ise; bilgisayarınıza mutlaka bir antivirüs programı kurun ve belli aralıklarla güncelleyin. Güncellemeniz önemli; çünkü antivirüs programları hafızalarında sizin kurduğunuz güne kadar mevcut olan virüsleri tanımlar. O tarihten sonra oluşturulmuş virüsleri tanımayacak ve bu kendisinden genç virüslerin bilgisayarınıza girişine sessiz kalacaktır.

4. Kullandığınız yazılımların muhakkak en güncel sürümünü kullanın. Siyah şapkalı (black hat) hackerlar, özellikle sık indirilen yazılımların güvenlik zafiyetlerini araştırmakta ve güvenlik boşluğu bulduklarında gecikmeden içeri sızmaktadır. Bu yüzden bu yazılımlar güvenli hizmet sunabilmek için güncellenmektedir. İçine virüs saklanmış bir yazılım kullanmamak için güncelleyin.

5. Bilmediğiniz, şüpheli ve güvensiz görünen sitelerden dosya indirmeyin.

6. Facebook, Twitter vb. sosyal ağlarda özellikle sosyal mühendislik yapanların oyunlarına gelmeyin. Atatürk, şehitlerimiz, yardıma ihtiyacı olan çocuklar gibi manevi değerlere dokunup linke tıklamanızı isteyenlere inanmayın.

Güvenli bulmadığınız anket, ödüllü sorular gibi uygulamalara katılmayın.

7. Tüm önlemlere rağmen bilgisayarınıza virüs girdiğini fark ederseniz, o virüsten kurtulmak için profesyonel yardım alın.

8. E-ticaret sitesi olarak birbirine paralel olarak çalışan çok sayıda sunucu bilgisayar kullanın. Bu sayede bir sunucu bilgisayar etkisiz hale getirildiğinde diğerleri hizmet vermeye devam edecektir. [8]

9. Küçük ve orta ölçekli saldırıya uğradıysanız; soft çözümler yeterli olacaktır. IDS, IPS, Firewall yazılımları ve web sunucu (IIS, Apache vb.) üzerinde yapılan konfigürasyonlar ve işletim sistemi ayarlarından (Network yapılandırması, Registry ayarları vb.) ibarettir. Saldırı loglarını ve saldırı anındaki trafiği analiz ederek bunu IPS programıza imzalatmanız yeterli olacaktır. Saldırı paketlerini tanır hale gelen IPS hepsini otomatik olarak banlayacaktır. [9]

10. Büyük saldırılar için Host bazlı çözümler gerekir. Yani Networkun girişine Fiziksel Firewall cihazları kurulmalı, bunlar hali hazırda varsa konfigürasyonlarının çok düzgün yapılması gerekir. Routerlar da benzer şekilde yapılandırılmalıdır. [10]

Sonuç olarak; DDOS saldırısı bir suçtur ve bu saldırıyla karşılaşan hemen herkes teknik önlemler alsa da önemli bir boyutu ihmal etmektedir. Bu boyut ise Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmaktır. Saldırı gerçekleştiği andan itibaren saldırıyla ilgili edindiğiniz delilleri saklamanızı ve Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmanızı tavsiye ederim. DDOS saldırılarını hukuki ve teknik olarak açıklamaya çalıştım. Umarım sizin için faydalı olur. Eklemek ya da düzeltme yapmak istediğiniz bilgiler varsa, yorum bırakmanızdan memnun olurum.

Kaynakça
[8] Denial of service attack
[9] DDos, Botnet-Juno Saldırı Analizleri ve Alınacak Önlemler
[10] DDos, Botnet-Juno Saldırı Analizleri ve Alınacak Önlemler

Bu yazım EticaretMag.com ‘da yayınlanmıştır.

E-ticaret Sitelerine DDOS Saldırıları ve DDOS’un Hukuki Açılımı – 2

Hukuki Olarak DDOS Saldırıları

Bu fiilin hukuki boyutuna değinirsek; Türk Ceza Kanunu’nda bilişim suçları kapsamında düzenlenen madde 244’ü incelememiz gerekir. TCK 244. Maddenin 1. ve 4. Fıkralarına bakacak olursak;

Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme
(1) Bir bilişim sisteminin işleyişini engelleyen veya bozan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiillerin işlenmesi suretiyle kişinin kendisinin veya başkasının yararına haksız bir çıkar sağlamasının başka bir suç oluşturmaması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.”

demektedir. Bu maddelerde 4. fıkra doktrinde 1. ve 2. fıkraların ağırlatıcı sebepler olduğunu savunan bir görüş olsa da ben 4. fıkranın ayrı bir suç tipi olduğu kanaatindeyim. Yazımda bir eticaret firmasının işleyişinin başka bir eticaret firması ya da diğer kötü niyetli kişilerin haksız çıkar sağlamak suretiyle DDOS saldırısıyla engellediği ihtimali üzerinde durduğum için 4. fıkradaki suç tipini ayrıntılandıracağım.

Bu suçla korunan hukuki değer Dülger’e göre “kişinin malvarlığı değeri olabileceği gibi manevi bir hakkı da olabilir.” Ben de bu görüşe katılmaktayım.[3]

Başka bir suç oluşturmaması halinde “bir bilişim sistemini engellemek suretiyle kendisi veya başkası yararına haksız çıkar sağlamada” maddi unsurları inceleyecek olursak; Doktrinde her ne kadar bu suçun seçimlik ve bağlı hareketli bir suç olduğu belirtilmekteyse de, TCK’nın 244 (4) maddesinde ilk fıkraya atıf yapıldığından serbest hareketli bir suç olmaktadır. [4] Suçun faili herhangi bir şekilde bilişim sistemini engelleyip kendisi ya da başkasının yararına çıkar sağlayarak suç tipine uygun davranmış ve suçu meydana getirmiş olur. 1. fıkradaki “engelleme” konusunda uzlaşılmış bir tanım bulunmamakla birlikte “engelleme, sistemin işleyişinin dışarıdan gelmekte olan veya programlanmış olması nedeniyle süregelen bir dış müdahaleden dolayı veri işlem faaliyetinin sistem tarafından yerine getirilmemesidir[5]”, diyebiliriz.

DDOS saldırılarında yukarıda çalışma sistemini anlattığım üzere suç tipinde tanımlandığı üzere dışarıdan gelen müdahale sonucu e-ticaret şirketinin sunucularında veri işlem faaliyetinin kesilmesi söz konusudur. DDOS saldırısıyla bilişim sisteminin işleyişini engellemek suretiyle kendisi veya başkası adına haksız çıkar sağlanması gerekmektedir. Botnet ağı olan bir kişi, saldırıları gerçekleştirerek, durdurması karşılığında e-ticaret firmasından bedel isteyebilir ya da e-ticaret şirketinin rakip firmalarının çıkar sağlaması için saldırı gerçekleştirebilir.

Suçun faili herkes olabilir. Önemle belirtmek gerekir ki yalnızca bu saldırıyı yapan kişi suç işlemiş olmaz. Aynı zamanda bu kişiye ücret karşılığı rakibine saldırı yaptıran e-ticaret firması da “azmettiren” sıfatıyla suç işlemiş olur ve TCK m 38/1 gereği aynı cezaya hükmolunur.

Suçun mağduru failin müdahalede bulunarak haksız çıkar sağladığı bilişim sisteminin yahut verinin hak sahibidir.[6] Hak sahipliğinden kasıt bilişim sistemi üzerinde ayni hakka ya da şahsi hakka sahip olmak suretiyle suçtan doğrudan zarar gören kişidir. Doktrinde tüzel kişilerin mağdur olamayacağı, yalnızca suçtan zarar gören olabileceği yönünden görüşler bulunmakla birlikte, kanaatimce tüzel kişiler de suçun mağduru olabilir. [7] Bu durumda DDOS saldırısına maruz kalan e-ticaret şirketinin tüzel kişiliği bizzat suçun mağduru olmaktadır. Bir diğer önemli husus ise bu suçun gerçekleşmesi için mağdurun zarar görmüş olması gerekmez. Maddenin 4. fıkrasında düzenlenen suç tipinde failin kendisi ya da başkası adına haksız çıkar sağlamak için bir bilişim sisteminin DDOS saldırısı ile işleyişini engellemesi yeterli olacak, bu saldırıdan (her ne kadar zarar kaçınılmaz olsa da) mağdurun zarar görmesi gerekmeyecektir.

Özetlemek gerekirse; e-ticaret sitenize DDOS saldırısı yapıldığında mevcut bilişim sisteminizin işleyişi engellenmektedir. Bu saldırıyı yapan kişiler herhangi bir haksız çıkar gütmeyebilir. Bu TCK 244/1 kapsamında değerlendirilir. Benim değerlendirdiğim husus ise, bu saldırıyı yapanların, saldırı yapma suretiyle kendileri ya da başkaları için haksız çıkar sağlamalarıdır. Bu durumda bu kişiler suç işlemiş olur ve suçun soruşturulup kovuşturulması halinde failler hakkında 1 yıldan 5 yıla kadar cezaya hükmolunur.

Yazının devamını buradan okuyabilirsiniz.

Kaynakça:
[3] Dülger, Bilişim Suçları, s. 244,245
[4] Erdoğan, s. 252
[5] Pallı, s. 169
[6] Erdoğan, s.253
[7] Erdoğan, s 145

Bu yazım EticaretMag.com ‘da yayınlanmıştır.