Kategori: blog

E-ticarette Satış Süreçlerine İlişkin Hukuki Sorumluluklar

E-ticaret hukuku alanında yetkinlik bilişim hukuku avukatı olmanın en önemli parçalarından biri. Ben de bir bilişim hukuku avukatı olarak sektöre ışık tutan hukuki yazıları e-ticaret şirketlerine fayda sağlamak adına fırsat buldukça çoğaltmaya çalışıyorum. Webrazzi.com’da “Eticarette Satış Süreçlerine İlişkin Hukuki Sorumluluklar” başlığı ile yayınlanan mesafeli sözleşmeler hakkındaki yazım da bunlardan biri. Keyifle okumanızı ve fayda sağlamasını dilerim.

Son yıllarda ülkemizde hacmi hızla artan e-ticaret sektörü iş dünyasında dikkatleri üzerine çekmeye devam ediyor. Parlak iş fikirleri, kapsamlı operasyonel çözümler ve hızlı atılımlarla e-ticaretin ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamaya başladığını ve bu katkının hızlanarak artacağını söylemek hiç de zor değil. Yalnızca bu sebeple dahi e-ticaret sektörü oyuncularının ülke mevzuatının düzenleyici ve önleyici hukuk kurallarını benimseyip bir sonraki adımlarını buna göre tayin etmeleri bir zaruret haline gelmektedir.

Muhatabı tüketici olan e-ticaret şirketleri için satım sözleşmesi ( mesafeli sözleşmeler ) kuralları mevzuatta ön plana çıkmaktadır. Tüketiciye satış yapılan platform internet sitesi ya da mobil uygulama olsun, bir sistem çerçevesinde uzaktan satın alma gerçekleştiğinden, bu platformlarda kurulan sözleşmeler mesafeli sözleşmelerdir. Yazının devamında B2C modeli ile çalışan, e-ticaret sitesi veya mobil uygulama platformu üzerinden faaliyet gösteren e-ticaret şirketleri için mesafeli sözleşme öncesi, sırası ve sonrasında uyulması gereken yükümlülükler sırasıyla detaylandırılmaktadır.

Sipariş Öncesinde Yerine Getirilmesi Gereken Yükümlülükler
1. E-ticaret Şirketinin Kendisini Tanıtması:

E-ticaret şirketlerinin ana sayfalarında veya iletişim sayfalarında kendilerini tanıtıcı bilgilere mutlaka yer vermeleri gerekmektedir. Bu bilgiler e-ticaret şirketinin kayıtlı elektronik posta adresi, telefon numarası, varsa işletme adı veya tescilli marka, ticaret unvanı, MERSİS numarası ve merkez adresidir. Kanun koyucu burada e-ticaret sitesi ziyaretçilerini adeta gerçek bir mağazaya giren kişinin mağaza ismini ve muhataplarını tanıması gibi ve hatta bunun da ötesinde bir tanıtımla e-ticaret şirketinin kendisini tanıtmasını beklemektedir. Bu yönde bir bilgilendirme yapmayan e-ticaret şirketleri için 1.000 TL’den 5.000 TL’ye kadar idari para cezası öngörülmüştür.

2. Ön Bilgilendirme:

Satıcı veya sağlayıcıların satış gerçekleşmeden önce tüketiciyi açık ve sade bir dille aydınlatma yükümlülüğü, mesafeli sözleşmeleri düzenleyen mevzuatta ön bilgilendirme yükümlülüğü olarak düzenlenir. Satıcı veya sağlayıcılar yapacakları ön bilgilendirmede özetle; kendisi, satılan ürün veya hizmet, ürün veya hizmeti satın almaktan cayma ve uyuşmazlık durumunda başvuru hususlarında açık ve anlaşılır şekilde bilgi vermekle yükümlüdür.

Bu yükümlülükleri mercek altına alacak olursak; internet sitesi ve/veya mobil uygulama platformları üzerinden faaliyet gösteren e-ticaret şirketleri tüketiciye, şirketleri hakkında ticaret ünvanı, MERSİS numarası, iletişim bilgisi ve benzeri bilgileri sunmak ve varsa şikâyetlerin iletilebileceği bir iletişim bilgisi sağlamak zorundadırlar. Ürün ve hizmetin nitelikleri vergi ve nakliye masrafları dâhil toplam fiyat bilgisi vermek, toplam fiyat önceden tespit edilemiyorsa ek masraflar çıkabileceği noktasında tüketiciyi uyarmak durumundadırlar. Ayrıca tüketicinin sözleşmeden cayabileceği ve satılan ürün veya hizmet cayma hakkı istisnası kapsamında ise cayamayacağı durumların bilgisini vermek, cayma hakkının yazılı olarak iletileceği iletişim bilgisini vermekle yükümlüdürler. Son olarak da mesafeli sözleşmeler’den doğabilecek uyuşmazlık durumunda başvurulabilecek mercileri belirtmek durumundadırlar.

Uygulamada bu yükümlülüklerin ön bilgilendirme formu hazırlanarak yerine getirildiğini görmekteyiz. Gerçekten de hukuka uygun bir ön bilgilendirmeyi sağlayan bir yöntem olarak ön bilgilendirme formu karşımıza çıkmaktadır. E-ticaret şirketleri tüketicilerin ön bilgilendirme edindiklerini teyit ettirecek şekilde ara yüzlerini tasarlamak durumundadırlar. Zira tüketicinin “ön bilgilendirme edindim.” yönündeki teyidinin bulunmaması halinde ön bilgilendirme mevzuata uygun olarak gerçekleşmiş sayılamayacaktır.

mesafeli sözleşmeler
mesafeli sözleşmeler

3. Cayma Hakkının Ön Bilgilendirme ve Mesafeli Sözleşmeler’de Gösterimi

Ayrıca 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da mesafeli sözleşmelere ilişkin mevzuatta düzenlenmeyen hususlarda kapıdan satış sözleşmelerine yaptığı atıf gereği hem ön bilgilendirme formunda hem mesafeli sözleşmede “cayma hakkına ilişkin maddelerin” 16 (on altı) punto olarak tüketicinin bilgisine sunulması gerekliliği uygulamada yer bulmaktadır. Bu sebeple tüketicinin teyidine sunulan ön bilgilendirme ve mesafeli sözleşmeler’de “cayma hakkı maddelerinin” 16 (on altı) punto olarak yazılması gerektiği kanaatindeyim. Bu madde dışında düzenlenen diğer maddelerin ise en az 12 (on iki) punto olarak yazılması gerekmektedir.

4. Sipariş Özetine Yer Verme

Tüketiciye alışveriş sepetine gittiğinde sipariş özetinin (aldığı ürün, vergi ve benzeri ek masraflar dâhil toplam bedel) gösterilmesi zorunludur. Ayrıca tüketiciye sipariş özetini gördüğü ara yüzde siparişi değiştirme ve geri alma olanaklarının sağlanması da bir diğer kanundan doğan zorunluluktur. Bu yükümlülüklere aykırı hareket eden e-ticaret şirketleri için de 1.000 TL’den 5.000 TL’ye kadar idari para cezası öngörülmüştür.

mesafeli-sozlesmeler

Sipariş Sonrasında Yerine Getirilmesi Gereken Yükümlülükler
1. Sipariş Teyidi

Ön bilgilendirme hukuka uygun şekilde gerçekleştirilip satış gerçekleştirildiğinde de mevzuatın yüklediği bir dizi yükümlülük devam etmektedir. Tüketici yukarıda sayılan süreçlerden geçerek siparişi tamamladığında siparişin alındığı bilgisi öncelikle mutlaka e-ticaret sitesi ara yüzünde veya mobil ara yüzde verilmelidir. Buna ek olarak tüketiciye e-posta, SMS, telefon veya faks gibi araçlardan biri seçilerek siparişin alındığı bilgisi verilmelidir. Siparişin bu şekilde teyit edilmemesi durumunda, bu ihlali yapan e-ticaret siteleri için 1.000 TL’den 10.000 TL’ye kadar idari para cezaları ön görülmüştür.

2. Sözleşmenin Tüketiciye Gönderilmesi

Siparişin tamamlanması ile birlikte taraflar arasında imzalanan mesafeli sözleşme metni tüketiciye elektronik ortamdan ya da fiziken gönderilmelidir. Bu hükme aykırılık da yine 1.000 TL’den 5.000 TL’ye kadar idari para cezası ile cezalandırılmaktadır. Pratik olması açısından tüketicinin siparişinin alındığının e-posta ile teyit edilmesi ve aynı e-postada mesafeli sözleşmenin tüketiciye iletilmesi de mümkündür.

3. Ürün ve/veya Hizmet Teslimatı

Satış gerçekleştikten sonra satılan ürün taahhüt edilen süre içerisinde mutlaka tüketiciye teslim edilmelidir. Hizmet satılıyor ise yine taahhüt edilen süre içerisinde bu hizmet tüketiciye sağlanmalıdır. Teslimat için herhangi bir süre taahhüt edilmediyse ürün satışlarında mutlaka sipariş e-ticaret şirketine ulaştığı tarihten itibaren 30 gün içerisinde teslimat gerçekleştirilmelidir. Bu süreler içerisinde siparişin tesliminin gerçekleşmemesi durumunda, tüketici sözleşmeyi feshetme ve yasal gecikme faizi ile birlikte ödediği bedelin tarafına iade edilmesini isteme hakkına sahiptir.

Tüketicinin Cayma Hakkını Kullanması Halinde Uyulması Gereken Yükümlülükler
1. Cayma Hakkı Kapsamı

Mesafeli sözleşmeler bahsinde en karıştırılan konulardan biri de tüketicinin cayma hakkıdır. Tüketicinin kural olarak cayma hakkı vardır. Tüketici, ürün satın alması halinde ürünü teslim aldığı tarihten itibaren veya hizmet satın alması halinde sözleşmenin kurulmasından itibaren 14 gün içerisinde hiçbir sebep göstermeden veya cezai bir bedel ödemeden sözleşmeden yazılı olarak cayabilir. Mevzuat cayma hakkının kullanılamayacağı istisnalar öngörmüştür. Bunlardan bazıları; çabuk bozulabilen veya son kullanma tarihi geçebilecek malların teslimine ilişkin sözleşmeler ve tesliminden sonra ambalaj, bant, mühür, paket gibi koruyucu unsurları açılmış olan mallardan; iadesi sağlık ve hijyen açısından uygun olmayanların teslimine ilişkin sözleşmelerdir.

Örneğin çabuk bozulan gıda satışı yapan bir e-ticaret sitesinden gıda satın alan tüketici cayma hakkını kullanamayacaktır veya iç giyim ürünleri satan e-ticaret sitesinden iç çamaşırı alan tüketici hijyen açısından uygun olmayan ürünler için cayma hakkını kullanamayacaktır. E-ticaret siteleri sattıkları ürünleri mevzuatta bu çeşit sayılan diğer istisnalar ile birlikte değerlendirmeli ve cayma hakkı kullanılamayan ürünler hakkında müşterilerini mutlaka ön bilgilendirme formunda bilgilendirmelidir.

Cayma Hakkı Kullanıldıktan Sonra Ürün ve Bedel İadesi
Tüketicinin cayma hakkının yazılı olarak satıcı veya sağlayıcıya iletmesi durumunda, satıcı veya sağlayıcılar bu bildirim kendilerine ulaştığı tarihten itibaren 14 gün içerisinde ürün için alınan ücret ve kargo ücretini tek seferde tüketiciye iade etmek durumundadırlar. Tüketici ise cayma hakkını kullanmasından itibaren 10 gün içinde ürünü satıcıya iade etmekle yükümlüdürler.

1. Cayma Hakkı Kullanılan Ürünün Tüketici Tarafından Kullanılması Durumu

Uygulamada sıkça sorulan sorulardan biri de cayma hakkı sonucu iade alınan ürünlerin tüketici tarafından kullanıldığının fark edilmesi durumunda yapılması gerekenlerdir. Bir ürünün kullanılmadan test edilmesi genel olarak mümkün olmamaktadır. Bu sebeple birçok ürün için kesinlikle kullanılmaması durumunda iade alınabileceğini söylemek yanlış olmaktadır. Bu durumda da mevzuat dürüstlük kuralları çerçevesinde bir kural getirmektedir.

Tüketici, cayma süresi içinde malı, işleyişine, teknik özelliklerine ve kullanım talimatlarına uygun bir şekilde kullandığı takdirde meydana gelen değişiklik ve bozulmalardan sorumlu değildir. Bu sayılanlara uygun şekilde kullanımın gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek elbette ürünü en iyi tanıyan satıcıların takdirinde olacaktır. Bu hususlara aykırı hareket edilerek kullanılan ve akabinde iade edilen ürün iade alınmayabilir; ancak bu durumda konunun uyuşmazlık haline gelmesi ve Tüketici Hakem Heyeti ya da Tüketici Mahkemelerine taşınması durumunda haklılığın ispatının gerekeceği bu değerlendirmeyi yaparken göz önünde bulundurulmalıdır.

2. Cayma Hakkı Sonrası İadede Kargo Ücreti

Cayma hakkı ile ilgili en çok karıştırılan hususlardan biri de tüketici cayma hakkını kullanmak istediğinde iade için kullandığı taşıyıcı ücretinin kime ait olacağıdır. Kargo ücretinin kim tarafından ödeneceği belirlenirken bir temel hususu tespit etmek gerekir.

Satıcı ön bilgilendirme formunda cayma hakkı akabinde iade söz konusu olması halinde hangi kargo şirketinin kullanılacağı hususunda tüketiciyi bilgilendirmiş midir? Bu bilgilendirme yapılmamışsa her halükarda iade kargo ücreti satıcıya ait olmaktadır. Bu bilgilendirme yapılmışsa ve tüketici belirlenen kargo şirketiyle ürünü iade etmekte ise, kargo ücreti yine satıcıya ait olacaktır. Bu bilgilendirme yapılmışsa ve tüketicinin bulunduğu yerde kargo şirketinin şubesi yoksa, farklı taşıyıcı ile yapılan iade masraflarına da yine satıcı katlanacaktır.

Tüketici taşıyıcı hakkında ön bilgilendirme formunda bilgilendirilmiş, bulunduğu yerde taşıyıcıya ait şube var ve buna rağmen farklı bir kargo şirketi kullanarak ürün iadesi yapıyorsa, iade masraflarına tüketici katlanacaktır.

Uygulamada bu kuralla ilgili ne yazık ki e-ticaret şirketlerinin aşabildiğini söyleyemeyeceğim pratik bir sorun söz konusudur. Bazı tüketiciler bilgilendirildiği ve yakınında taşıyıcı şubesi bulunduğu halde bir başka kargo şirketini kullanarak iade yapmakta ve bu iade masraflarına kendisi katlanması gerekirken gönderimi karşı ödemeli olarak gerçekleştirmektedir. Bu durumda biz ne yapalım diyen e-ticaret şirketlerine, bu bedelin kural olarak tüketici tarafından ödenmesi gerektiği, bundan sonrasının tamamen e-ticaret şirketinin ticari ve müşteri memnuniyeti politikalarına ilişkin kararlarına kaldığını söylemek zorundayım.

Sonuç
Yukarıda üzerinde önemle durulan alt başlıklardan çıkarılacak en önemli sonuçlardan biri e-ticaret sektörünün hukuken başıboş bırakılmış bir sektör olmayışıdır. Düzenleyici ve önleyici birtakım yükümlülükler ve bu yükümlülüklerin ihlali halinde bir kısmına yazıda yer vermiş olduğum idari para cezaları ön görülmüştür. E-ticaret şirketlerinin hukuki yükümlülüklerini tespit edip önlemler almaları bu yönüyle finansal açıdan önem arz etmektedir. Diğer bir yönüyle hukuka uygun bir süreç yönetimi, tüketici memnuniyeti sağlayarak orta ve uzun vade müşteri memnuniyeti ve sadakati yaratmaya katkı sağlayacaktır.

Ayrıca güncel mevzuata uygun bir süreç yönetimi ülkemizde e-ticaretin küresel standartlara uygun şekilde gerçekleşmesine de katkı sağlayacaktır. Tüm bu faydaları açısından e-ticaret şirketlerinin süreçlerini hukuki açıdan denetlemeleri ve her daim güncel kalmaları faydalarına olacaktır.

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Eğitimi

1 Haziran Perşembe günü Infosec’in öncülüğünde gerçekleştirilen 3 Soruda Kişisel Verilerin Korunması Kanunu eğitiminde veri korumanın hukuki boyutlarını anlattım.

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (“Kanun”) 7 Nisan 2016’da Resmi Gazete’de yayınlanması ile birlikte veri işleyen tüm gerçek ve tüzel kişiler açısından önemli bir dönüm noktası yaşandı. Kanun’un ülkemiz için büyük bir kazanım olduğuna inanıyorum. Kanun verilerin koruması ile ilgili önemli çözümleri ve fakat tüm kişisel verileri işleyenler için de önemli soruları beraberinde getirdi. Bu anlamda verdiğim eğitim katılımcıların yoğun soruları ile çok daha etkileşimli ve verimli hale geldi.

Kanun sonrasında tüm veri işleyenler için veri işleme süreçlerini Kanun’a uyumlu hale getirmek adına bir uyum süreci başladı. Bu uyum sürecinde verilerin teknik olarak korunmasının yanında veri işlemeden önce hukuki alt yapının hazırlanması da büyük önem arz ediyor. Bu noktada özellikle veri işleyen şirketlerin bu uyum sürecini gerçekleştirmeleri gerekiyor. Çalışanlara bu yönde eğitimler vererek hukuka uygun veri işleme konusunda bilinç kazandırılması ve veri toplama, verileri yurt içi ve yurt dışına aktarma gibi süreçlere uygun hukuki metinlerin hazırlanarak hukuka uygunluğun sağlanması ve bunun gibi çeşitli hukuki önlemlerin alınması gerekiyor. Böylece her bir ihlal için 1.000.000 TL ‘ye varan idari para cezalarından 4 yıla kadar hapis cezalarına uzanan cezalarla muhatap olmanın da önüne geçmek mümkün olacaktır.

Veri Koruma Hukuku ile ilgili detaylı anlatımı içeren videoya Kişisel Verilerin Korunması Kanunu başlıklı yazımdan ulaşabilirsiniz.

Konu ile ilgili verdiğim eğitim fotoğraflarını sizlerle paylaşmak isterim.

kişisel verilerin korunması eğitimi 1
kişisel verilerin korunması eğitimi 1
kişisel verilerin korunması eğitimi 2
kişisel verilerin korunması eğitimi 2
kişisel verilerin korunması eğitimi 3
kişisel verilerin korunması eğitimi 3
kişisel verilerin korunması eğitimi 4
kişisel verilerin korunması eğitimi 4

Hukuka Uygun İçerik Paylaşımı – 2

içerik pazarlaması ve hukuk
İçerik Pazarlaması ve Hukuk

Bir önceki yazımda içerik pazarlaması ve hukuk kapsamında internette paylaştığımız içeriklerde marka kullanımını, film ve dizilerden kesit kullanımını,film ve adının afişinin kullanımını ve televizyon için çekilen program ve reklamların kullanımını hukuki açıdan değerlendirdim. Bu yazımda da içerik pazarlaması ve hukuk kapsamında değerlendirmelerime devam ediyor olacağım.

  1. İçerikte Video Oyunlarının Kullanılması

Bilgisayar (video) oyunu tutkunları çok iyi bilirler, günümüzde video oyunları senaryoları ve bezendiği inceliklerle birlikte büyük maceralar sunmaktadır. Bilgisayar oyunu oynayan kişilerin ve bilgisayar oyunlarına dair inceleme ve değerlendirme ile dolu içeriklerin çokluğu gözetildiğinde bu içeriklerin hukuka uygunluğunun tartışılması önemli hale gelmiştir. Bilgisayar programları FSEK’te başlı başına eser olarak koruma altına alınmış ve bu bilgisayar programlarını yazan kişilere eser sahibi olarak mali ve manevi haklar tanınmıştır. Video oyunlarının açıkça beyan edildiği bir düzenleme ise bulunmamaktadır. Bu durumda FSEK’in hükümleri kapsamında bir eser nitelikleri olup olmadığını değerlendirme gereği doğmuştur. Video oyunlarında bugün gelinen noktada video oyunlarını sadece bilgisayar programı olarak değerlendirmek kanaatimce doğru olmayabilir. Her video oyununa özel değerlendirmek elbette en doğru yöntem olacaktır; ancak özellikle gerek yaratılan karakterler ve olaylar ve bu kapsamda oluşturulan senaryo gereği sahibinin hususiyetini taşıması açısından özgünlük taşımaları sebebiyle görüntüler dizisi olan oyunlar sinema eseri olarak da değerlendirilebilir.[1]

Bilgisayar programı ya da sinema eseri olarak değerlendirilecekse de bu açıklamalardan video oyunlarının FSEK kapsamında eser olduğu ve eser sahibinin izni olmaksızın yeni bir içerik yaratımında kullanımının eser sahibinin mali ve manevi haklarını ihlal edebileceği kanaatindeyim.

Video oyunlarında kimi zaman musiki eserleri de yer almaktadır. Bu durumda video oyunlarından kesitlerin kullanıldığı diğer içeriklerde, bu musiki eseri sahiplerinin de eser sahipliğinden doğan hakları ihlal edilme hususu gündeme gelebilmektedir. Bu noktada Youtube’un bu tür durumlarda video oyununun kullanıldığı video içeriğini video oyunu kullandığı gerekçesi ile değilse de eser sahibinin izni olmaksızın musiki eseri kullandığı için kaldırabilmekte ve video kanalı sahiplerine çeşitli yaptırabilmektedir.[2]

Sonuç olarak; her video oyunu özel olarak değerlendirilmek şartıyla, üçüncü kişiler tarafından üretilen içeriklerde bu video oyunlarından görüntülere ve görsellere eser sahibinin izni olmadan yer verilmesi durumunda eser sahibinin telif haklarına tecavüz gündeme gelebilir. Bu durumda eser sahibi, FSEK’ten doğan eser sahipliği haklarını kullanarak izinsiz eserini kullanan kişilere karşı tecavüzün men’i, maddi ve manevi zararlarının tazmin talebinde bulunabilir ve FSEK’in 71, 72 ve 73. maddeleri kapsamında suç duyurusunda bulunabilir.

  1. İçerikte Spor Müsabakalarına Dair Görüntülerin Kullanılması

Üretilen içeriklerde kimi zaman spor müsabakalarından alıntılara da yer verilmektedir. Örneğin bir futbol maçından 5 dakikalık bir kesiti bir video içeriğinde görebilmekteyiz.

Spor müsabakalarının -örneğin bir futbol ya da basketbol maçının- görüntülerinin kaydedilmiş halinin içerikte özgürce kullanımını değerlendirirken yine bu görüntülerin eser niteliğinde olup olmadığını tespit etmek gerekir. Daha önce de belirttiğimiz gibi bir görüntü dizisinin eser niteliği taşıması için sahibinin hususiyetini taşıması gerekir. Bir spor müsabakası özel bir içerikle ve benzersiz bir senaryo geliştirilerek özel çekim tekniklerini kullanarak görüntülenip diğerlerinden çok farklı ve özgün bir duruma getirilebilir ve hususiyet içerebilir elbette; fakat genel olarak değerlendirdiğimizde spor müsabakası görüntüleri standart bir çekim tarzına sahip olmakta ve hususiyet özelliği taşımamaktadır. Bu açıdan çoğunlukla bu tür görüntüleri eser olarak değerlendirmek mümkün olmamaktadır.

Bu durumda da bu görüntülere dair haklar bağlantılı haklar kapsamında değerlendirilip “yayın” olarak kabul edilebilir ve bu spor müsabakası görüntülerini meydana getiren kişiler tecavüzün men’i ve maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunabilir. Aynı şekilde izinsiz kullanan kişilere karşı şartları oluşmuşsa Türk Ticaret Kanunu’ndaki genel hükümler gereği (haksız rekabet gibi) yasal yollara başvurabilecektir.

  1. İçerikte Karikatür Kullanılması

Karikatürler de eser sahibinin hususiyetini taşıyan güzel sanat eseri olma vasfıyla FSEK gereği “eser” olarak değerlendirilir. Dolayısıyla karikatürün tamamını, karikatürde yaratılan karakterleri gibi bir parçasını eser sahibinin izni olmaksızın kullanmak, yaymak, çoğaltmak ve benzeri fiiller eser sahibinin hakkına tecavüz sayılmaktadır. Bu durumda eser sahibinin tecavüzün men’ini, maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmesi ve FSEK’in 71, 72 ve 73. Maddeleri kapsamında suç duyurusunda bulunması mümkündür.

  1. İçerikte İlim ve Edebiyat Eserinden Kesitlerin Kullanılması

İnternette rastladığımız birçok içerikte, romanlardan etkileyici sözler, şiirlerden alıntılar ve bazen şiirlerin tamamı ve benzeri edebiyat eserlerinin kullanıldığını görmekteyiz.

FSEK kapsamında ilim ve edebiyat eserleri de eser olarak nitelendirilmiş ve bu eserleri meydana getiren eser sahiplerinin mali ve manevi hakları korunmuştur.

Bir önceki yazımızda sinema eserlerini incelerken belli koşullar halinde eserlerden alıntı yapılabileceğinden bahsetmiştik. İlim ve edebiyat eserlerinden alıntı yapabilmek için sahibinin hususiyetini taşıyan bir ilim ve edebiyat eserinde bu alıntıya yer verilmesi gerekir. Örneğin Türk Edebiyatının en iyi şairlerinden Cemal Süreya’nın en sevilen şiirlerini bir araya getiren bir liste içeriğinin, kendi içerisinde müstakil bir edebiyat eseri niteliği taşıdığı eseri oluşturan kişinin hiçbir hususiyeti olmaması sebebiyle söylenemeyecektir. Bu sebeple şiirlerden yapılan alıntı şairin ölümünden itibaren 70 yıllık süre içinde hukuka aykırı olmaya devam edecektir. Bu durumda da miras yoluyla eser sahipliği haklarını devralan kişiler ya da benzeri durumlarda sağ olan eser sahipleri alıntı yapan kişilere karşı, eser sahibinin tecavüzün men’ini, maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmesi ve FSEK’in 71, 72 ve 73. Maddeleri kapsamında suç duyurusunda bulunması mümkündür.

  1. İçerikte Bir Kişinin Resminin Kullanılması

Bir kimsenin adı soyadı, görüntüsü, sesi ve benzeri unsurlar o kişinin kişiliği ile bütünleşik kişisel değerlerdir ve kişilik hakları kapsamındaki unsurlardır.

Yargıtay içtihatlarında kişinin resminin her ne şekilde olursa olsun izni olmadan yayınlanması, hukuka uygunluk sebebi bulunmadıkça hukuka aykırılık teşkil etmektedir. FSEK’in 86. Maddesi gereği de kişinin resmi eser mahiyetinde olmasa bile, kişinin muvafakati olmadan teşhir veya diğer suretlerle umuma arz edilemez.

Bir kişinin resminin izni olmadan teşhir ve umuma arzı üç halde mümkündür. Kişinin memleketin siyasi ve içtimai hayatında rol oynaması halinde, ifşa edilen resmin iştirak ettiği geçit resmi veya resmi tören yahut genel toplantıları gösteren resimlerden olması halinde ya da günlük hadiselere dair resimlerle radyo ve filim haberlerinde yer alması durumunda kişinin rızasına ihtiyaç yoktur.

Kişinin görüntüsünün fotoğrafta sadece bir detay olarak bulunması, bu detayın rızasını almayı gerektirmeyecek ölçüde önemsiz ya da o detay nedeniyle kişinin bu noktada korumaya değer bir çıkarının olmaması durumu da söz konusu olabilir. Bu durumda kişinin rızasının aranmamasının mümkün olabileceği kanaatindeyim; ancak özellikle içerik pazarlaması faaliyetleri kapsamında ticari olarak hareket eden şirketlerin bu resmi paylaşması ticari olarak değerlendirileceğinden, resmin kullanılması kişinin kişilik haklarına hukuka aykırı bir saldırı olarak değerlendirilebilecektir. Bu sebeple özellikle bu türde faaliyetleri olan tüzel kişilerin titiz davranması gerekmektedir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında; sayılı hukuka uygunluk sebepleri dışında bir kişinin resminin rızası olmaksızın ifşa edilmesi ve umuma arz edilmesi durumunda, kişilik hakları saldırıya uğrayan kişi; saldırının önlenmesini, sürmekte ise saldırıya son verilmesini, sona ermiş saldırının etkisi devam ediyorsa saldırının hukuk aykırılığının tespitini talep edebilecek ve maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilecektir.

Sonuç

Bu çalışmada ve bir önceki yazımda internette kullanılan içeriklerde en çok kullanılan alıntılara yer vermeye çalıştım. Konuyu hukuki açıdan değerlendirdiğim için eminim birçok kişi yorumları oldukça muhafazakâr bulacaktır. Bu yazıdaki gibi içerik kullanımına internette sayısız şekilde rastlamaktayız ve birçok hukuka aykırı kullanımın hak sahipleri tarafından yasal takibi yapılmamaktadır. Bu kimi zaman hak sahibinin de menfaatlerini olumlu yönde etkilemesi kimi zaman da hukuki süreçlere girme konusundaki maddi ve psikolojik sebeplerden kaynaklanmaktadır. Hal böyle iken yine de bilinmesi gerekir ki; internetin ruhu her ne kadar zorlasa da güncel mevzuat birçok noktada kısıtlamaları belirlemiş ve etrafını çitlerle örmüştür. Bu anlamda sizin görüşlerinizi de merak etmekteyim. Çitleri aşıp mayınlara basmamaya çalışarak yürümeye devam etmek ne kadar sağlıklı? Ben temkinli davranmaktan yanayım ve bu sebeple dillere pelesenk olmuş “içerik kraldır” cümlesini “hukuka uygun içerik kraldır” diye değiştirmekte hiçbir sakınca görmüyorum.

[1] Ünal Tekinalp, a.g.e. , s. 104

[2] https://teknoseyir.com/youtubeta-telif-haklarini-ihlal-etmeden-nasil-yayin-yapilir, Çevrimiçi, 24 Mayıs, 2016

Hukuka Uygun İçerik Paylaşımı 1

hukuk ve içerik pazarlaması
Hukuk ve İçerik Pazarlaması

Aramızda kaç kişi internet var oldukça “içeriğin” de var olacağını düşünüyor? Ben internet var oldukça içeriğin var olacağını ve hatta insan var oldukça içeriğin var olacağını düşünenlerdenim. Belki internet aracılığıyla yapılan birçok şeyin modası geçecek; ama moda olan her şeyde içerik bir unsur olmaya devam edecektir; çünkü içerik bir anlatımın, anlamsızlığın, duygunun ve imgelerin olduğu her şeyin özüdür. İşte tam da bu sebeple içerikle ilgili hukuki süreç ve sonuçlar uzunca bir süre önemini koruyacak, hukuk ve içerik pazarlaması gündemde olacaktır.

Bugün internet kullanan herkesin çok yoğun bir şekilde içerik üreten ve tüketen konumda olduğunu söyleyebiliriz. Herkesten kastım gerçekten “herkes”. Bu kapsama her yaştan gerçek kişi ve her sektörden tüzel kişi giriyor. Bir gerçek kişi kişisel zevkleri için veya ticari amaçlarla içerik üretip paylaşabiliyor. Dijitalleşen dünyada tüketicilerin değişen davranışlarını doğru gören ve buna göre pazarlama stratejileri geliştiren tüzel kişiler de ticari amaçlarla içerik geliştirip paylaşabiliyorlar. Bu yoğun üretim, paylaşım ve tüketim döngüsünde özgürlükler dijitalin doğası gereği sınırsız gibi gelse de içerik paylaşımının hukuken çerçevesi ve sınırları mevcuttur. Bu yazıda bu sınırları içerik pazarlaması ve hukuk çerçevesinde kapsamlı bir şekilde ele almaya çalışacağım.

  1. İçerikte Marka İşareti Kullanımı

İçerik pazarlaması ve hukuk kapsamında değerlendireceğimiz ilk konu içerikte marka işareti kullanımıdır. Paylaşılan içeriklerde üçüncü kişilere ait tescilli markaların üçüncü kişilerin onayı olmaksızın kullanımı söz konusu olabilmektedir. Yemekle ilgili paylaşım yapılan bir blogda Türkiye’de arama motorlarında en çok aranan fast food işletmelerine ait tescilli markaya yer vererek bu işletmeleri yorumlamak ya da bir moda blogunda en çok tercih edilen perakende giyim işletmelerinden birinin tescilli marka ve logosunu paylaşarak ürünleri hakkında yorum yapmak üçüncü kişinin onayı alınmadan tescilli markası paylaşılan içeriklere örnek verilebilir.

Bu tür paylaşımların yaratabileceği hukuki sorunlara değinmeden önce markanın tam olarak kapsamını tespit etmekte fayda görmekteyim. Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye (“KHK”) göre marka; bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşulu ile marka olma özelliğini taşır. Kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir.

Bu KHK’da belirlenen usul ve esaslara uygun olarak işletmeler kendi mal veya hizmetlerini ayırt etmek amacıyla marka tescili yaparlar. Markası tescil edilen işletmelerin tescil başvuru tarihi itibariyle birtakım fiiller marka hakkına tecavüz sayılır. Marka hakkı sahibinin izni olmaksızın marka işaretini kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmamasına rağmen, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması marka hakkına tecavüz sayılan hallerdendir.

Bu koşulun gerçekleşmesi için marka üzerinde meşru bir hakkı olmayan kişi, marka işaretini internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde kullanmalıdır.

Türk Ticaret Kanunu’na göre tüzel kişi tacirlerin yaptığı her iş ve işlemi ticari sayılmaktadır. Dolayısıyla, şirketlerin sosyal medya hesaplarında, bloglarda ve benzeri ağlarda içerik paylaşması fiilinin ticari nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Bu sebeple; tüzel kişi tacirin paylaştığı içerikte meşru bir bağının olmadığı tescilli bir markayı kullanması, marka hakkının tecavüzü anlamına gelebileceği kanaatindeyim.

Gerçek kişilerin ise şahsi paylaşımlarından ziyade ticari kaygılarla meşru bağı olmayan bir markayı paylaştıkları içeriklerde kullanmaları yine marka hakkına tecavüz olarak değerlendirilebilecektir. Video paylaşım sitesinde video kanalındaki reklamlardan veya blogunda yer verdiği reklamlardan gelir elde eden kişinin yine reklam geliri elde etmek amacıyla paylaştığı içerikte üçüncü kişilerin markasına yer vermesi bu tür bir hak ihlaline iyi bir örnek teşkil edecektir.

Tüzel kişiler ve gerçek kişiler yönünden ele aldığımız bu tür paylaşımlar sonucunda; marka hakkı sahibinin tecavüzün durdurulması, tecavüzün giderilmesi, maddi ve manevi tazminat talebi ve marka kötü ve uygun olmayan şekilde kullanılıp marka itibarı zarara uğramışsa bu sebeple de ayrıca tazminat talebinde bulunabilecektir.

Her ne kadar internette paylaşılan içeriklerde markanın kullanımı genellikle marka bilinirliliğini ve itibarını artırması sebebiyle bu tür paylaşımlara marka hakkı sahipleri tarafından olumlu bakılmaktaysa da bu tür paylaşımların marka hakkına tecavüz anlamına gelebileceğinin bilinmesi ve içerikler paylaşılırken buna uygun tedbirlerin alınmasında fayda görmekteyim.

B. İçeriklerin Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku Kapsamında Değerlendirilmesi

  1. İçerikte Film ve Dizilerden Kesit Kullanımı

İçerik pazarlaması ve hukuk kapsamında değerlendireceğimiz diğer bir konu içerikte film ve dizilerden kesit kullanımıdır. Video içeriklerinde, liste içeriklerinde, gif içeriklerinde ve bunun gibi çeşitlendireceğimiz birçok içerikte film ve dizilerin tamamını veya saniyelerle ölçülebilecek kısımlarını kullanmak mümkündür ve bu tür kullanımlar sıklıkla görülmektedir. Özellikle doğal reklamcılığın (native advertisement) gelişmesi ile birlikte önemli markalara da müşterileri ile anlamlı ve yakın ilişkiler kurmak için bu tür içeriklerin kullanımının kapısı aralanmıştır. Bu sebeple hem gerçek hem tüzel kişiler için bu tür içeriklerin yaratılmasında en uygun dönemde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Açıklanan sebeplerle bu tür film ve dizilerden kesitler alınarak hazırlanan içeriklerin hukuka uygunluğunu tartışmak zorunlu hale gelmiştir.

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na (“FSEK”) göre; sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri eser olarak tanımlanmıştır. Bu kapsamda eserleri meydana getiren kişiye eser sahibi vasfı verilerek eser sahibine birtakım manevi ve mali haklar tanınmış ve bu haklara tecavüz edilmesi durumunda başvurulacak yollar belirtilmiştir.

FSEK’te sinema eseri ayrıca tanımlanmış ve sinema eserleri, her nevi bedii, ilmi, öğretici veya teknik mahiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisi olarak kapsamı belirlenmiştir. Bu tanıma göre; filmler ve aynı zamanda TV dizileri de sinema eseri olarak değerlendirilebilecektir.

Sinema eserlerinde yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidirler. Canlandırma tekniği ile yapılmış sinema eserlerinde, animatör de eserin birlikte sahipleri arasında yer almaktadır. Yapımcı doğrudan birlikte eser sahipleri arasında yer almamakla birlikte eser üzerinde FSEK’te detayları belirlenen bağlantılı hak sahibi olarak değerlendirilir. Eser sahiplerinin eser üzerindeki hakkı belli bir süre ile sınırlanmıştır. Gerçek kişi eser sahiplerine ömrü boyunca ve ölümünden itibaren 70 yıl boyunca koruma süresi tanınmıştır. Tüzel kişi eser sahiplerine ise eserin aleniyet tarihinden itibaren 70 yıl boyunca koruma süresi tanınmıştır.

Koruma süresi içerisinde olan bir sinema eserinden, eser sahibinin iznini almaksızın alıntı yapılması ise belli koşulların varlığına bağlıdır. Bu koşullar oluşmamasına rağmen eserden izinsiz alıntı yapılmaktaysa, eser sahibinin mali ve manevi haklarına tecavüz edilmesi gündeme gelmektedir.

Sinema eseri sahibinin izni olmaksızın alıntı yapabilmek için;

  • Alenileşmiş bir eserin bazı cümle ve fıkralarının müstakil bir ilim ve edebiyat eserine alınması,
  • Alenileşmiş güzel sanat eserlerinin ve yayımlanmış diğer eserlerin, maksadın haklı göstereceği bir nispet dahilinde ve münderacatını aydınlatmak maksadiyle bir ilim eserine konulması,

şartlarından birini taşıması gereklidir.

Bu noktada alıntı yaptığınız ve bir kesitini kullandığınız film veya dizilerin hangi tür eseri yaratmada kullandığınıza dikkat etmeniz gereklidir. Bu yaratılan eser değerlendirilmeli ve ilim ve edebiyat eseri olup olmadığı tespit edilmelidir. Kapsam dışında kalan bir nitelikte ise eser sahibi tecavüzün men’ini, maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmesi ve FSEK’in 71, 72 ve 73. Maddeleri kapsamında suç duyurusunda bulunması mümkündür.

Sonuç olarak; her ne kadar bir film veya diziden “x dakika” kadar alıntı yapıp kullanabilmenin serbest olması gibi bir yanlış kanı birçok kişide oluşmuşsa da bu tür bir genel geçer kuraldan bahsetmek mümkün değildir. Bir film veya diziden alıntı yapmak için meydana getirdiğiniz eserin nitelikleri ve alıntı yaparken dikkat etmeniz gereken kurallar önem taşır. Bu çerçeve dışında hareket etmeniz ise eser sahibinin mali ve manevi haklarına tecavüz olarak değerlendirilebilir.

  1. İçerikte Film Adının Kullanılması

FSEK’e göre sinema eseri yukarıda detaylı olarak tanımını verdiğimiz üzere görüntüler dizisinin oluşturduğu bütündür. Sinema eserine verilen adın eserin bir parçası olduğu ve eser kapsamında olduğu tartışılan bir husus olsa FSEK’te adın eser niteliğinde olduğuna dair bir düzenleme bulunmamaktadır.  Bu sebeple eser sahibinin izni olmaksızın bir içerikte sinema eserinin adının kullanılmasının eser sahipliğinden doğan hakları ihlal etmeyeceği düşüncesindeyim. (FSEK’te eser adı kullanılarak haksız rekabete yol açma düzenlenmişse de bu husus değerlendirdiğimiz konu kapsamı dışında kalmaktadır.)

Sinema eserlerinin adları marka olarak tescil edilebilirler. Sinema eserinin adının marka olarak tescillenmiş olması durumunda üretilen içerikte bu ada yer verilmesi sonucunda A başlığı altında yaptığımız değerlendirmeler geçerli olacak ve marka hakkı sahibinnin ticari fayda elde etmek amacıyla internette markasının kullanılmasından doğan birtakım hakları olacaktır. Eğer sinema eserinin adı marka olarak tescil edilmemiş ise, hukuka ve ahlaka aykırı durumlar saklı olmak üzere içerikte bu adlara yer vermenin hukuka aykırılık teşkil etmediği kanaatindeyim.

  1. İçerikte Televizyon İçin Çekilen Programların ve Reklamların Kullanılması

Televizyon için çekilen programların ve reklamların peşinen FSEK kapsamında eser olduğunu ya da olmadığını belirtmek doğru değildir. Yukarıda da tanımını yaptığımız üzere sinema eserleri, her nevi bedii, ilmi, öğretici veya teknik mahiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir. Her görüntü dizisini eser kapsamında değerlendirmek elbette mümkün değildir. Eser niteliği kazanmanın bir koşulu da şekil almış görüntüler dizisinin sahibinin hususiyetini taşıması gerekliliğidir. Bu koşullar kapsamında televizyon programları ve reklamları değerlendirmek ve eser niteliğinde olup olmadığını tespit etmek gerekir.

Eser niteliğinde olması halinde bu program ve reklamlardan kesitlerin eser sahibinden izinsiz kullanılması durumunda eser sahibinin tecavüzün men’ini, maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmesi ve FSEK’in 71, 72 ve 73. Maddeleri kapsamında suç duyurusunda bulunması mümkündür.

Yukarıdaki kriterler kapsamında eser olarak değerlendirilemeyecek TV programlarının içerikte kullanımında da TV programı bağlantılı haklar kapsamında değerlendirilip “yayın” olarak kabul edilebilir ve bu durumda bu program ve reklamların sahibi, izinsiz kullanımdan dolayı tecavüzün men’i ve maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunabilir. Aynı şekilde izinsiz kullanan kişilere karşı şartları oluşmuşsa Türk Ticaret Kanunu’ndaki genel hükümler gereği (haksız rekabet gibi) yasal yollara başvurabilecektir.

Bu sebeple oluşturulan içeriklerde TV için çekilen program ve reklamları kullanmak istediğinizde öncelikle bu program ve reklamların yaratıcılarının onayını almanızı öneririm.

  1. İçerikte Müzik Eserlerinin Kullanımı

İçerik pazarlaması ve hukuk kapsamında değerlendireceğimiz bir diğer konu içerikte müzik eserlerinin kullanımıdır. FSEK’te musiki eserleri her türlü sözlü ve sözsüz besteler olarak tanımlanmıştır. Müzik eserlerinde de yine eserin subjektif unsuru olan eser sahibinin hususiyetinin varlığı zorunludur. Musiki eseri, eserin icrası değil bizzat meydana getirilen eserin kendisidir. Dolayısıyla eseri icra eden eser sahibi değildir ve eser üzerinde FSEK’te tanımlanan bağlantılı haklara sahiptir. Musiki eserlerde eser sahibi eseri meydana getiren kişi ya da kişilerdir.

Özellikle video içeriklerinde musiki eserlerinin videonun arka fonunda videodaki anlatımı güçlendirmek amacıyla kullanıldığı ve eser sahiplerinden izin alınmadığı sıkça rastlanan durumlardır. Youtube gibi yoğun video paylaşımlarının olduğu video paylaşım şirketleri, eser sahiplerinin haklarını kendi sisteminde yürüttüğü süreçlerde korumaktadır. Öyle ki site içerisinde yayınlanan bir videonun yine site içerisinde başka bir kanalda yayınlanması durumunda dahi Youtube içerisinde çözümler bulunabilmektedir.

Youtube gibi sistem içerisinde sorun çözülemediği durumlarda ise; musiki eseri sahipleri FSEK’ten doğan eser sahipliği haklarını kullanarak izinsiz eserini kullanan kişilere karşı tecavüzün men’i, maddi ve manevi zararlarının tazmin talebinde bulunabilir ve FSEK’in 71, 72 ve 73. maddeleri kapsamında suç duyurusunda bulunabilir.

Sonuç

Bu çalışmada internette kullanılan içeriklerde en çok kullanılan alıntılara yer vermeye çalıştım. Bir sonraki yazımda da bu konuda bilgiler vermeye devam ediyor olacağım. Konuyu hukuki açıdan değerlendirdiğim için eminim birçok kişi yorumları oldukça muhafazakâr bulacaktır. Bu yazıdaki gibi içerik kullanımına internette sayısız şekilde rastlamaktayız ve birçok hukuka aykırı kullanımın hak sahipleri tarafından yasal takibi yapılmamaktadır. Bu kimi zaman hak sahibinin de menfaatlerini olumlu yönde etkilemesi kimi zaman da hukuki süreçlere girme konusundaki maddi ve psikolojik sebeplerden kaynaklanmaktadır. Hal böyle iken yine de bilinmesi gerekir ki; internetin ruhu her ne kadar zorlasa da güncel mevzuat birçok noktada kısıtlamaları belirlemiş ve etrafını çitlerle örmüştür. Bu anlamda sizin görüşlerinizi de merak etmekteyim. Çitleri aşıp mayınlara basmamaya çalışarak yürümeye devam etmek ne kadar sağlıklı? Ben temkinli davranmaktan yanayım ve bu sebeple dillere pelesenk olmuş “içerik kraldır” cümlesini “hukuka uygun içerik kraldır” diye değiştirmekte hiçbir sakınca görmüyorum.

İçerik Pazarlaması Süreçlerine Hukuki Bakış

Aşağıdaki blog yazım İçerik Bulutu blogunda yayınlanmıştır.

icerik-Pazarlamasi-Sureclerine-Hukuki-Bakis

İçerik, Dijitalleşme ve Pazarlama Bilimi

İnsanoğlu yüzyıllardır yaratıcı yönünü birçok türde içerik meydana getirerek ortaya koymaktadır. Üretilen bu içerikler sanata, ilme, aydınlanmaya, eğlenmeye ve bunlar gibi ihtiyaç duyduğumuz birçok unsura hizmet etmektedir.

İçinde bulunduğumuz bilgi çağının getirdiği dijitalleşme ile birlikte içerikler de dijitalleşmeden nasibini almış, elektronik yollarla dağıtılır hale gelmiş ve böylece sanata ihtiyaç duyulduğunda online müzik ve film, bilgiye ihtiyaç duyulduğunda e-kitaplar ve bloglar ve eğlenceye ihtiyaç duyulduğunda dijital oyunlar tercih edilir hale gelmiştir. Kişilerin davranışlarını temel alarak prensipler geliştiren yegâne bilim dallarından biri olan pazarlama bilimi de kendisine bu tercihler sebebiyle bir kanal açmış ve dijital pazarlama başlığı altında içerik pazarlaması gibi önemli bir alt başlık oluşmuştur.

Dijital İçeriklere Hukuki Bakış

Toplumun gelişme gösterdiği her alanda düzeni sağlamak adına hukukun soru ve sorunlara cevap bulduğu prensibini göz önünde bulundurursak; bugün dijital içerikleri kullanarak ürün ve hizmetlerini pazarlayan tüm kişi ve kurumları ilgilendiren güncel hukuki meseleler söz konusudur. Bu hukuki meseleleri aydınlatmak için öncelikle Türk Hukuku’nda dijital içeriklerin karşılığını tespit etmek gerekir.

Dijital İçerikler Eser midir?

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“FSEK”) eser kavramı tanımlanarak sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri eser kabul edilmiştir. Dijital içerik olarak üretilen yazı ve benzeri içerikler de hukuken bu kapsamda değerlendirilerek FSEK kapsamında eser olup olmadığı tespit edilmelidir. Bu dijital içerikler sahibinin hususiyetini taşıyan, fikri bir çabanın sonucunda ortaya çıkan, şekillenmiş ve FSEK’te sayılan eser türlerinden birine giriyor ise eser sayılacaktır. Metin içerikleri diğer üç özelliği taşıması halinde FSEK’te ilim ve edebiyat eserleri başlığı altında sayılan herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler kapsamında değerlendirilebileceğinden eser olarak sayılacaktır.

Dijital İçerikler Üzerinde Eser Sahibinin Hakları

Dijital içeriklerin eser sayılmasının en önemli sonuçlarından biri de eseri meydana getiren eser sahibinin telif hakları olarak sayılabilecek mali ve manevi haklarıdır. Eser sahibinin mali hakları eseri işleme, çoğaltma, yayma, temsil, umuma iletim ve takip hakkı iken manevi hakları ise eseri kamuya sunma, adının belirtilmesi, eserdeki değişiklikleri menetme ve eser sahibinin zilyet ve maliğe karşı olan haklarıdır.

Dijital İçerik Üreten Paydaşlar

İçerik pazarlaması ile ürün ve hizmetlerini pazarlayan kişi ve kurumlar özellikle dijital metin içeriklerini çalışanlarına ürettirmekte veya içerik ajanslarından ya da serbest çalışan (freelancer) kişilerden bu konuda hizmet almaktadır. Sayılan kişilerin eser sahipliği bakımından hizmet alana karşı yukarıda sayılı haklarını hizmet alanın iyi bilmesi ve aradaki hukuki ilişkisini buna göre düzenlemesi gerekmektedir.

İşçi İşveren İlişkisi Kapsamında Geliştirilen Dijital İçeriklerde Eser Sahipliği

İşverene bağlı çalışan işçiler kapsamında eser sahipliğini değerlendirmek gerekirse, FSEK madde 18/2’ye göre; “aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır.” şeklinde bir karineye yer verilmiştir. Bu madde gerekçesi ile birlikte yorumlandığında işçi ile işveren arasındaki sözleşmede aksi belirtilmedikçe işçinin meydana getirdiği eserin sahibinin özünde yine işçi olduğu; bununla birlikte işverenin bu eser üzerindeki mali ve manevi hakları kullanma hakkı bulunduğunu anlamaktayız. Dolayısıyla istihdam ettiği kişilere dijital içerik ürettiren işverenlerin bu dijital içerikler hakkında eser sahibinin mali ve uygun ölçüde manevi hakları üzerinde kanundan doğan kullanma hakları mevcuttur.

Ajanslar ve Serbest Çalışanların Meydana Getirdiği Dijital İçeriklerde Eser Sahipliği

İşçi işveren ilişkisinden farklı olarak ajanslar ve serbest çalışanların ürettiği dijital içeriklerde eser sahipliği tamamen dijital içeriği meydana getiren kişiye aittir. Eser sahibinden içeriklerin devralınmasında dikkat edilecek başlıca husus eser sahibinin manevi haklarının devralınamamasıdır. Örneğin; eserin sahibi size mali haklarını devrederken adının belirtilmemesini kabul etmiş olabilir. Bu devir ve kabul size o eser üzerinde adınızın belirtilmesini isteme hakkını vermez. Bu hak manevi bir hak olduğu için her zaman eser sahibinin hakkı olarak kalacaktır.

Öte yandan bu şekilde üretilen içeriklerin devralınması durumunda mutlaka içeriklerin mali haklarını devralmak gerekir. Bu devralma gerçekleşirken FSEK madde 52’de; “mali haklara dair sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve konuları olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi gerekmektedir” şeklinde belirtilen düzenlemeye dikkat etmek gerekir. Bu maddede ayrı ayrı hangi olduğunun gösterilmesi gerekliliğinin isabet ettiği husus eser sahibinin “tüm mali haklarını devrettiğine dair” bir beyanının geçerli olmayışı, hangi haklar devrediliyorsa bu hakların ayrı ayrı belirtilmesi gerekliliğidir.

Uygulamada en önemli eksiklerden biri de karşımıza şirketlerin dışarıdan üçüncü kişilerle anlaşarak kendi ürün ve hizmetleri için ya da ajansların bu kişilerle anlaşarak müşterilerinin ürün ve hizmetleri için dijital içerik yazdırmaları sürecinde ortaya çıkmaktadır. Sıkça gözlemlediğim bir vakıa ise taraflar arasında hiçbir sözleşme yapılmayarak içeriğin mali haklarının şirketlere devrinin gerçekleşmemesidir. Bu eksiklik ileride bahsi geçen üçüncü kişilerin yazdığı dijital içerik üzerinde eser sahibi olarak tüm mali ve manevi haklarını kullanmasının önünü açmaktadır.

Bir çarpıcı örnekle somutlaştırmak gerekirse; eser sahibinden yukarıda belirtilen usul ile dijital içeriğin umuma iletilmesi ve yayılması haklarını devralınmaması halinde, eser sahibi devralanı dijital içeriği umuma iletmekten ve yaymaktan men edebilecektir. Eser sahibinin bu davranışı dijital içeriği online mecralarında yaymak için devralmak isteyen şirketlerin mağduriyetine ve devamında gelen hukuki sorunlara neden olacaktır.

Değerlendirme ve Sonuç

Dijital çağda pazarlama biliminin dijitalleşme yönünde gelişmeler göstermesi önümüzdeki yıllarda hızlanarak devam edecek. Şirketlerin önemli bütçeler ayırdıkları dijital pazarlama faaliyetlerinde hukuka uygun davranma gerekliliğinin önemi dijital büyüme ile doğru orantılı şekilde artacak. Bu önemin bilinciyle, içerik pazarlaması kapsamındaki faaliyetlerde içerik devralan şirketlerin menfaatlerinin hukuka en uygun şekilde korunması için yukarıda bahsi geçen bilgiler ışığında hareket edilmelidir. Blog, sosyal medya siteleri, e-ticaret siteleri için ürün veya kategori açıklamaları ve bülten yazıları gibi dijital metin içeriklerini üçüncü kişilerden temin eden kişilerin eserin mali haklarını devralmaları gereklidir. Bu içeriklerin FSEK kapsamında eser niteliğinde olduğu gözetilmeli ve bu içerikler üzerindeki mali haklar yazılı olarak ve ayrı ayrı hangi haklar olduğu belirtilerek devralınmalıdır. İçerik pazarlamasının giderek öneminin arttığı bu dönemde ileride uyuşmazlıkların baş göstermemesi adına gerek işçi ile yapılan iş sözleşmelerinde gerekse dışarıdan alınan hizmetlerde içeriklerin mali haklarının devri ile ilgili hukuki düzenlemelere yer verilmelidir.

 

 

Anonim Şirket Genel Kurul Sonrası Yapılması Gereken İşlemler

Sayın takipçilerimiz,

Sizlerle Anonim Şirket  sonrası yapılması gereken işlemleri paylaşmanın önemli faydalar getireceğine inanıyoruz.

Genel kurulun tamamlanması akabinde toplantı başkanı toplantı tutanağı ve hazır bulunanlar listesini varsa bakanlık temsilcisine teslim etmelidir. Toplantı başkanı genel kurula dair toplantı tutanağı, hazır bulunanlar listesi ve diğer tüm belgeleri şirkete teslim etmelidir.

Bu aşamadan sonra tescil ve ilanı zorunlu olmayan hususların genel kurulda görüşülmüş olması halinde şirketi ticaret sicili nezdinde temsile yetkili şirket yetkilileri genel kurul gündemi ve toplantı tutanağını bir başvuru dilekçesi ile birlikte ticaret siciline teslim etmeli ve ticaret sicili nezdinde tutulan dosyasına ibrazı sağlamalıdır.

Tescil ve ilanı zorunlu bir veya birden fazla hususun genel kurulda görüşülmesi halinde bu hususların tescil ve ilanı için ticaret siciline başvurulmalıdır. Ticaret sicilleri tescil ve ilana tabi alınan kararın niteliğine göre birtakım ek belgeler istemektedir.

Örneğin genel kurulda yönetim kurulu üyesi seçmişseniz, bu üyenin noter onaylı imza beyannamesi ve genel kurula katılmaması halinde görev kabul beyanı gibi belgeler genel kurul kararının tescil ve ilanı ticaret siciline ibrazı zorunlu belgelerdir. Bir diğer örnek olarak sermaye artırımına ilişkin bir genel kurul kararı alınması halinde de birçok özellikli belgenin ibrazı zorunlu hale gelmektedir.

Bu noktada öncelikle alacağınız kararların tescile tabi olup olmadığı ve bu karar çerçevesinde hazırlanması gereken ek belgeleri hukuk danışmanınıza ve/veya bağlı bulunduğunuz ticaret sicil müdürlüğüne danışmanızı öneriyoruz.

Hukuki Boyutlarıyla E-ticaret Eğitimi

T-soft Plaza’da T-soft ve Bumerang Akademi işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz E-ticaret Hukuku eğitimi 23 Şubat 2016 tarihinde gerçekleşti.

e-ticaret hukuku eğitimi
E-ticaret Hukuku Eğitiminden Bir Kare

Kendi adıma ve katılımcılardan aldığım geri bildirimlere dayanarak çok verimli bir eğitim olduğunu söyleyebilirim. Tümü e-ticaret sektöründe aktif faaliyet gösteren e-ticaret sitesi sahipleri olan katılımcılar karşılaştıkları sorunlar ile ilgili görüşleri ve birbirinden önemli sorularıyla eğitime büyük katkılar sundular.

4 saat süren bu eğitimin neticesinde bir kez daha gördüm ki E-ticaret hukuku adına söylememiz gereken çok söz ve paylaşmamız gereken çok bilgi var. Bu sebeple hazırladığım sunumu fayda yaratması ve çalışma süreçlerinize ışık tutması adına siz takipçilerimle de paylaşmak istedim.

Fayda sağlamasını ümit ediyorum.

Eticaret Hukuku’nu mesafeli sözleşmeler kapsamında detaylarıyla ele alan E-ticarette Satış Süreçlerine İlişkin Hukuki Sorumluluklar yazımızı bu linke, Instagram’dan yapılan e-ticaretin hukuki boyutunu anlatan Instagram’da Satış Yasal mı yazımı bu linke tıklayarak okuyabilirsiniz.  

Anonim Şirket Genel Kurulu’nda Bakanlık Temsilcisi

Genel Kurul organize etmek özellikle pay sahipleri sayısı çok olan şirketlerde oldukça meşakkatli bir süreçtir. Karar alınması için gerekli nisabın sağlanması, vekaleten katılacak pay sahipleri varsa bu vekaletnamelerin toplanması, vekaletnameler yurt dışında çıkarıldıysa bu vekaletnamelerin tercüme ve noter onayları gibi titizlikle takip edilmesi gereken konular gündeme gelir.

İşte bu süreçte en önemli detaylardan biri de bakanlık temsilcisinin (eski deyimle komiser) katılması zorunlu genel kurullarda bu katılımın gerçekleşmesini sağlamaktır. Bu yazımda genel kurulda bakanlık temsilcisi bulunması zorunlu hususları sizlerle paylaşmak isterim.

GK’da bakanlık temsilcisi bulundurma aşağıdaki konuların karara bağlanması halinde zorunludur:

✔️Sermayenin artırılması veya azaltılması, kayıtlı sermaye sistemine geçiş veya sistemden çıkma, kayıtlı sermaye tavanının artırılması,
✔️Faaliyet konusunun değiştirilmesi,
✔️Birleşme, bölünme veya tür değişikliği.

▪️Ayrıca kuruluşu bakanlık iznine bağlı şirketlerin tüm GK’larında’ elektronik ortamda, yurt dışında yapılacak GK ya da imtiyazlı pay sahipleri özel kurul toplantılarında da bakanlık temsilcisi bulunması zorunludur.

Bu konuların bir ya da birden fazlası genel kurul gündeminizde mevcut ise emniyette olmak adına genel kuruldan en az 1 hafta önce bakanlık temsilcisi harcını (Vakıfbank) ödeyerek Gümrük ve Ticaret İl Müdürlükleri’ne ödeme dekontu, genel kurul gündemi, genel kurula çağrı hakkında yönetim kurulu kararı, başvuru dilekçesini imzalayan yetkilinin yetkili olduğunu gösterir imza sirküleri ve yönetim kurulunun göreve seçildiğini gösteren Ticaret Sicil Gazetesi ile başvuruda bulunabilirsiniz.

Anonim Şirketler’de Genel Kurulların Temel Özellikleri

Sevgili ziyaretçimiz,

Aşağıda Anonim Şirketler’de genel kurulların temel özelliklerine dair pratik bilgileri bilginize sunarız.

✔️Her hesap dönemi sonundan itibaren 3 ay içerisinde yapılması zorunludur.
✔️Olağan GK’da görüşülmek istenilen konulara GK gündeminde yer verilmelidir.
✔️Murahhas üyelerle en az bir YK üyesinin GK’da hazır bulunması zorunludur.
✔️GK toplantı tutanağı toplantı başkanı ve varsa Bakanlık Temsilcisi tarafından imzalanmalıdır.
✔️GK’a oy kullanmak üzere pay sahibi asaleten ya da vekil aracılığı ile katılabilir. Her pay sahibi en az 1 oy hakkına sahiptir.
✔️GK’da hazır bulunanlar listesi YK üyesi ve hazır bulunan pay sahipleri tarafından imzalanır.

Bu hususların bilginiz dahilinde olması her zaman şirketiniİn genel kurulunu toplarken daha bilinçli olmanızı ve hukuka uygun hareket etmesini sağlayacaktır.

Sosyal Medyada İzinsiz Olarak Üçüncü Kişilerin Verilerinin Paylaşımı

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 23 Aralık 2015 tarihli, 2015/14745 esas numaralı, 2015/19517 karar numaralı kararında üçüncü kişi adına izinsiz olarak Facebook hesabı açan ve o kişinin fotoğraf vb. kişisel verilerini paylaşan sanık hakkında kovuşturmanın ertelenmesine karar verildi. Yargıtay’ın bu kararı kurmasına dayanak olan kanun maddesi ise “6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un Geçici 1. maddesi” idi. Aşağıda kararın tam metnini paylaşmam ve hukuki gerekçelerin metinde yer alması sebebiyle kanun maddesinin açıklanmasına ve olaya uygulanmasına ilişkin detaylı analiz yapma gereği duymuyorum.

Özetle ifade etmek gerekirse;

  • Olayda özel hayatın gizliliğini ihlal suçuna ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçuna konu olan eylem internet üzerinden bir sosyal ağda işlenmiştir. Sosyal ağlar basın ve yayın aracı sayılmıştır.
  • Bahsi geçen suça konu eylem 31 Aralık 2011 tarihinden önce işlenmiştir ve bu eylemin suç sayılıp kovuşturmanın ertelenmesi için mutlaka bu tarihten önce işlenmiş olması gerekmektedir. Zira bu tarihten sonra sosyal ağlarda ya da benzeri basın ve yayın araçları ile işlenen olayın özelinde özel hayatın gizliliğini ihlal genel olarak ise para cezası ya da üst sınırı 5 seneyi geçmeyen hapis cezası gerektiren bir suç işlenmesi halinde, bu kanun maddesine dayanarak kovuşturmanın ertelenmesine karar verilemeyecektir.
  • Yukarıda detaylarını belirttiğim eylem basın veya yayın yolu ile veya sair düşünce ve kanaat açıklama yolu ile gerçekleştirilmelidir.
  • Bu koşulların gerçekleşmesi halinde; soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, kesinleşmiş olan mahkumiyet hükmünün infazının ertelenmesine karar verilir.
  • Olayda kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmiştir. Hakkında kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde yukarıda bahsi geçen şekilde yeni bir suç işlememesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararı verilir. Bu süre zarfında yukarıda bahsi geçen şekilde yeni bir suç işlenmesi halinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkum olunduğu takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur.

31 Aralık 2011 tarihinden önceki yukarıda bahsi geçen çerçevedeki eylemlerin tahkikatına ışık tutması ümidiyle aşağıda ilgili Yargıtay Kararı’nı sayın meslektaşlarım ve takipçilerimin bilgisine sunarım:

“CEZA KANUNLARININ UYGULANMASINDA BASIN VE YAYIN YOLU İLE DEYİMİNDEN HER TÜRLÜ YAZILI GÖRSEL İŞİTSEL VE ELEKTRONİK KİTLE İLETİŞİM ARACIYLA YAPILAN YAYINLARIN ANLAŞILACAĞI

SANIĞIN KATILAN ADINA FACEBOOK SAYFASI OLUŞTURARAK BU SAYFADA KATILANA AİT FOTOĞRAFLARI YAYIMLADIĞI

ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL VE KİŞİSEL VERİLERİ HUKUKA AYKIRI OLARAK ELE GEÇİRMEK SUÇLARI

ÖZETİ: Sanığın, katılan adına facebook sayfası oluşturarak, bu sayfada katılana ait fotoğrafları yayımladığı iddia olunan sanık hakkında, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun Geçici 1. maddesinin, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a) Soruşturma evresinde, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmü gereğince, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilebileceği anlaşılmakla, Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden,  KANUN YARARINA BOZULMASINA karar verildi.

Özel hayatın gizliliğini ihlal ve kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek suçlarından sanık H.. A.. hakkındaki kovuşturmanın 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un geçici 1/1. maddesi uyarınca ertelenmesine dair Van 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/01/2015 tarihli ve 2013/240 esas, 2015/59 sayılı kararına yönelik itirazın kabulüne ilişkin Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/03/2015 tarihli ve 2015/130 değişik iş sayılı kararını müteakip Van 4. Asliye Ceza Mahkemesince mercii tarafından verilen kararla ilgili yeniden inceleme talebi üzerine, özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan yapılan itirazın reddine, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek suçu yönünden yapılan itirazın kabulüne dair Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/03/2015 tarihli ve 2015/235 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

1- Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/03/2015 tarihli ve 2015/130 değişik iş sayılı kararı yönünden yapılan inceleme sonucunda.

6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinde yer alan. “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;

a) Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine,

b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,

c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” şeklindeki düzenleme nazara alınarak özel hayatın gizliliğini ihlal ve verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçlarından kamu davasının açılmasının ertelenmesine dair Van 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen karara yapılan itiraz üzerine, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince kovuşturmanın ertelenmesi kararının bilişim sistemindeki verileri bozma, değiştirme, yok etme veya erişilmez kılma suçundan verildiği kabul edilerek yapılan inceleme sonucunda, internet yoluyla işlenen suçların 5187 sayılı Basın kanunu kapsamında olmadığından kovuşturmanın ertelenmesine karar verilemeyeceği gerekçesiyle itirazın kabulüne karar verilmiş ise de, 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesindeki düzenlemeden internet yoluyla işlenen suçların kanun kapsamında olmadığı anlamının çıkarılmasının mümkün olmadığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 6/1-g bendinde Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracılığıyla yapılan yayınlar şeklindeki tanımlama karşısında internet yoluyla işlenen suçlarında basın ve yayın yoluyla işlenebileceğinin kabulü gerektiği, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02/10/2012 tarihli ve 2012/13096 esas, 2012/20420 sayılı kararında verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçu açısından 6352 sayılı Kanun gereğince değerlendirme yapılması gerektiğine dair kararı dikkate alındığında, yazılı gerekçe ile itirazın kabulüne karar verilmesinde.

2- Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/03/2015 tarihli ve 2015/235 değişik iş sayılı kararı yönünden yapılan inceleme sonucunda.

Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/03/2015 tarihli ve 2015/130 değişik iş sayılı kararını müteakip Van 4. Asliye Ceza Mahkemesince yeniden değerlendirme talebinde bulunulması üzerine, bu kez daha önce yapılan incelemenin maddi hata nedeni ile verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu yönünden yapıldığından bahisle, özel hayatın gizliliği yönünden kovuşturmanın ertelenmesine dair karara yapılan itirazın reddine, kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu yönünden ise basın yayın sair ve kanaat açıklama yöntemi ile işlenip işlenmediği ya da bu suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı, oluşmadığının tespiti halinde beraatine, oluştuğunun tespiti halinde 6352 sayılı Kanun gereğince kovuşturmanın ertelenmesine karar verilip verilmeyeceği açısından değerlendirme yapılması için itirazın kabulü ile bu suça yönelik mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiş ise de, 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesindeki düzenleme kapsamında kalan bir suç açısından. 6352 sayılı Kanun yürürlüğe girdiği tarihte kovuşturma aşamasında olan dosyada kovuşturmanın ertelenmesine karar verileceğine dair düzenleme karşısında, merci tarafından suçun unsurlarının oluşmaması halinde beraat kararı verilmesi, aksi halde kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiği şeklindeki gerekçe ve kabulü hatalı olup aksinin kabulü halinde, 6352 sayılı Kanun yürürlüğe girdiği tarihte kovuşturmanın ilk aşamalarında olan bir dosyada yargılamaya devam edilerek dosyanın tamamlanmasının bekleneceği, bu durumun ise uzun zaman alabileceği, kovuşturmanın tamamlanmasının akabinde suçun unsurlarının oluştuğu kanaatine varılırsa kovuşturmanın ertelenmesine karar verilebileceği sonucu çıkmakta olup, bu kabulün 6352 sayılı Kanun’un düzenleniş amacına aykırı olduğunun dikkate alınmamasında.

3- Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/03/2015 tarihli ve 2015/235 değişik iş sayılı kararı ile sanık müdafii tarafından yapılan itirazın kabulü ile mahkemesince yeniden karar verilmek üzere kararın kaldırılmasına kesin olarak karar verilmesinden sonra, merci kararının kanun yararına bozma yoluyla bozulup ortadan kaldırılmadığı sürece, dosyadan el çekmiş olan Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince dosya yeniden ele alınarak karar verilemeyeceği hususu gözetilmeyerek, aynı konu ile ilgili olarak 31/03/2015 tarihli ve 2015/235 değişik iş sayılı kararı ile yeniden karar verilmesinde, , isabet görülmediğinden bahisle

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığının Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 08.07.2015 gün ve 94660652-105-65-5182-2015-14565/46372 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28/09/2015 gün ve 2015/256954 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Katılan ve sanığın arkadaş oldukları, katılanın istemi üzerine sanığın katılana e posta adresi aldığı, bir süre sonra sanık ile katılan arasında gelişen karşılıksız gönül ilişkisi nedeniyle, sanığın katılan adına aldığı e posta şifresini, katılanın bilgilerini kullanmak suretiyle değiştirip akabinde, katılan adına facebook sayfası oluşturduğu ve katılana ait fotoğrafları yüklediği iddiasıyla sanık hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal, verileri hukuka aykırı olarak verme ele geçirme, sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçlarından TCK’nın 134/2, 136/1 ve 244/2.maddesi gereğince kamu davası açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonrasında sanık hakkında sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçundan beraat, özel hayatın gizliliğini ihlal ve verileri hukuka aykırı olarak verme ele geçirme suçlarından sanığın eylemleri sabit kabul edilerek 6352 sayılı kanunun geçici 1/1.maddesi gereğince kovuşturmanın ertelenmesine karar verdiği, sanık müdafii tarafından yapılan itiraz üzerine Van 3. Ağır Ceza

Mahkemesinin 11/03/2015 tarihli ve 2015/130 değişik iş sayılı kararıyla, asliye ceza mahkemesinin bilişim sistemini bozma , değiştirme, yok etme veya erişilmez kılma suçundan kovuşturmanın ertelenmesine karar verildiği belirtilerek, internet yoluyla işlenen suçlarda kovuşturmanın ertelenmesi hükmünün uygulanamayacağı belirtilerek itirazın kabulüne karar verildiği,

Bu karar üzerine Van 4.Asliye Ceza Mahkemesince itirazın yeniden değerlendirilmek üzere 26/03/2015 tarihli yazıyla dosyanın ikinci kez Van 3.Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/03/2015 tarihli ve 2015/235 değişik iş sayılı kararı ile bu kez, özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararına yönelik itirazın reddine, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararına yönelik itirazın kabulüne karar verdiği,

Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/03/2015 tarihli ve 2015/130 değişik iş sayılı kararı verilen ilk kararın kesin olduğu, bu karar üzerin kanun yararına bozma yoluyla bozulup ortadan kaldırılmadığı sürece, dosyadan el çekmiş olan Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince dosya yeniden ele alınarak karar verilemeyeceği, ayrıca TCK’nın 6/1-g maddesinde, ceza kanunlarının uygulanmasında, basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınların anlaşılacağının belirtilmesi karşısında, sanığın, katılan adına facebook sayfası oluşturarak, bu sayfada katılana ait fotoğrafları yayımladığı iddia olunan sanık hakkında, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun Geçici 1. maddesinin, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a) Soruşturma evresinde, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmü gereğince, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilebileceği anlaşılmakla,

Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden,

Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/03/2015 tarihli ve 2015/130 değişik iş sayılı kararı ile Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/03/2015 tarihli ve 2015/235 değişik iş sayılı kararını kararlarının CMK’nın 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, ve müteakip işlemlerin mahallinde buna göre yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.12.2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.”